Türkiye\'nin kutuplaştırılmış halleri
Maddesel ortamlarda dış bir alanın etkisiyle kutuplaşma durumu yaşanır ve artı yüklerle eksi yükler ayrışarak farklı yerlerde toplanır. Kutuplaşma sonucu bağlı yükler gündeme gelir. Temel bilimlerin yaşamımızdaki yeri ve önemi tartışma götürmez bir gerçekliktir. Temel bilimlerdeki ilkeleri ve yasaları toplumsal olayları açıklamakta doğrudan kullanamayız ama benzerlik kurarak çözüm yolları aramak epey mantıklıdır ve gereklidir bence.
30 Mart 2014 ‘Yerel Seçim’ sonuçları hâlâ tartışılıyor. Sonuçta şaibelerin, yalanların, haksız tutumların, güçlünün hukukuna uygun durumların en fazla yaşandığı bir ‘seçim’ yaşadık. Kazanan/kaybeden tartışmaları sürüyorken kutuplaştırma siyasetinin en belirgin etken olduğunun altını çizmeliyiz. ‘Seçim’ öncesi ‘siyasi hayatın vazgeçilmez öğelerinden’ olan HDP ve BDP’ye yönelik şiddet ve örgütlü saldırılar bu durumun habercisiydi. Bu konuda epey uyarıcı yazılar yazıldı, açıklamalar yapıldı ama kutuplaştırıcı güç toplumu öylesine sarmalamıştı ki duyan, gören ve ilgilenen pek fazla kimse olmadı. Şimdi de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya yönelik saldırı yaşandı: Kınıyorum ve son olsun diyorum.
HDP’nin Fethiye parti tabelasının bizzat devletin eliyle indirildiğine şahit olduk. Sonuçta yasal bir partinin seçim çalışmaları devletin açık ve gizli saldırılarıyla dünyanın gözü önünde engellenmiş oldu. Düzen partileri gereği kadar önem vermediler bu ciddi ve tehlikeli saldırılara. ‘Seçim’den sonra ise çok sayıda çalınan ve yakılan oylar, yanlış doldurulmuş tutanaklar, halkın iradesini yok sayma girişimleri yaşandı. Kutuplaştırma sadece iktidar/Hükümet tarafından değil ‘muhalefet’ olduğu iddia edilenlerce de benimsenmişti. İnsanlar ikiye ayrılıyordu: Bizden olanlar ve olmayanlar!
Bizden olanların her türlü kötülüğü yapma hakkı vardı: Öldürebilir, küfredebilir, çalabilir, ihalelere fesat karıştırabilir, yolsuzluk yapabilir, rüşvet alabilir ve tecavüz edebilirdi. Fakat bizden olmayanların iyi ya da kötü hiç bir şey yapma hakkı yoktu. Hatta başarılabilirse nefes almaları, gülmeleri, Twitter mwitterde yazmaları, seçim çalışması yapmaları yasaklanmalıydı! Sonuçta bunların hepsi adım adım gerçekleştirildi zaten.
Peki, kutuplaştırma siyaseti en fazla kime yaradı? Tabii ki Hükümete/iktidara! Ötekileştirilen kesimlere yönelik her hamleye karşı ciddi bir duruş sergilenmediği bu ortamda tam olarak ayrışma yaşandı. Bağlı yükler yerine ‘milli irade’ diye tanımlanan ve iktidarın nimetlerine her anlamda bağlı olan bir kesim yaratıldı. Bizden olanlar artık ‘milli irade’ ve bizden olmayanlar ‘milli irade’ karşıtlarıydı. Yargı, emniyet, milli ve sivil savunma tüm hatları ve güçleriyle ‘milli irade’ karşıtlarını ezmekle görevliydi artık. Sorgulanmamanın ve sorgulatmamanın tek yolu buydu: Kutuplaştır ve etkisiz hale getir!
Mecliste de aynı yöntemle ‘savaşılıyordu’ zaten. Sorgulanmaya muhtaç durumlarda ‘milli iradenin temsilcileri’ tüm güçleriyle ‘savaşmaktaydı.’ 444 yasa tasarısının komisyondaki tartışılması sırasında yaşananları hatırlayın şimdi! Kamu harcamaları Sayıştay denetiminden nasıl kaçırılmıştı sahi?
Roboski’de öldürülen sivillerin vur emrinin kimin tarafından verildiği kutuplaştırmayla savuşturuldu. Reyhanlı’da gerçekleşen bombalı saldırıda hani “52 Sünni vatandaşımız” öldürülmüştü ya! O olay da bu şekilde karanlığa gömülmüştü. Suriye’deki kimyasal saldırı ve bu saldırıda öldürülen onlarca sivilin hesabı kimden ve nasıl sorulacaktı? Kesab’ta Ermeni ve Alevilere yönelik saldırıların kaynağını da sormayalım o halde. Hasta tutuklular, KCK basın/avukat davaları, tutuklu sendikacılar ve öğrenciler? Bunu da geçelim efendim! ‘Milli irade’ her şeyin ve herkesin üstündedir bizim oldukça!
Kutuplaştırıldık sonuçta ve atomize olmaktayız adım adım. Tecavüz edilip öldürülen kadın ve çocukları, iş kazalarında yitirilen canları, gaz kapsülüyle vurulan gençleri, uçaklarla parçalanan sivilleri, yağmalanan kentleri ve ormanları unutacak ve ‘milli irade’ye biat edeceğiz ya da…
Evrensel'i Takip Et