11 Nisan 2014

El Beşir Sudan’ı olmaya doğru

İki karanlık noktaya daha ışık huzmeleri vurmaya başladı.
Henüz görünenler belli belirsiz, yani görüntülerin birbiriyle bağlantıları ilk bakışta görülemiyor. Bu yüzden de istihbarat ve devletlerin sızdırdığı bilgiler ya da olanları yakından izleyenlerin “boşlukları” doldurmasıyla görüntüler anlamlanıyor.
Üstüne ışık huzmesi vurmaya başlayan karanlık ilişkiler odağından birisi, Türkiye’nin yeni Osmanlıcı dış politikasının duvara çarptığı yer olan Suriye politikası.
Geçtiğimiz hafta sonunda Amerikalı Gazeteci Seymour M. Hersh’in yazdığı bir makale etrafında, “Şam rejiminin kimyasal silah kullanması” iddiasının doğru olmadığının güçlü biçimde gündeme gelmesi, Türkiye’nin Suriye politkasının çarmıha gerileceği bir evreye gelindiğini gösterdi.
Hersh, ABD istihbaratından edindiği bilgiler doğrultusunda, Şam’da kimyasal silahı rejimin değil el Kaide’ye bağlı el Nusra Cephesi’nin kullandığını ve sarin gazını, MİT ve Jandarma üstünden Türkiye’nin sağladığını iddia ediyor. Gerçi haber ABD kaynaklarınca yalanlanıyor ama genel kanı, ABD yönetiminin yalanlaması, “Sen yalanla biz de yalanlayalım”  biçiminde bir “danışıklı yalanlama” olduğu doğrultusunda. Hersh ise, bütün bu yalanlamalara karşın, “haberinin arkasında” olduğunu söylüyor. Ve bu ısrarını Türkiye’nin Suriye’deki el Nusra ve diğer şeriatçı terör örgütleriyle ilişkilerini göstererek de savunuyor. Dahası Hersh’ün iddialarının, Dışişleri Bakanlığında yapılan “güvenlik zirvesi”nin “tapeleri” olduğu öne sürülen belgelerle fazlaca uyumlu olması da elbette son derece dikkat çekicidir.
Bir “ışık huzmesi”yle aydınlanmaya başlayan ikinci karanlık ilişkiler odağı ise Reza Zarrab merkezli kara para aklama organizasyonudur.
Süreç ilerledikçe şunlar artık görülür hale geliyor:
1- İranlı İş Adamı Babek Zencani’nin İran Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad tarafından İran’a yönelik ambargoyu delmek için gayriresmi olarak görevlendirildiği, ancak İran petrolünü her yolla ihraç etmek üzere bir organizasyon geliştiren Babek’in sadece ambargoyu delmediği, asıl olarak da İran devletini de dolandırdığı anlaşılmaktadır. Ki, Babek ve bağlı organizasyonu, 89 milyar avroluk altın ve petrol ihracı-ithali yapmış ama bu paranın sadece 3-4 milyar avrosunu İran’a vermiş, gerisi “kayıp”tır! Şimdi İran Hükümeti, bir ayağında da Reza Zarrab’ın olduğu “kayıp parası”nın peşindedir. İran, Zarrab’ı sorgulamak istemekte, Türkiye ise buna izin vermemektedir. Ancak İran’ın da ısrar edeceği anlaşılmaktadır.
2- İran’daki soruşturma bir yanıyla da Reza Zarrab’a gelip dayanmıştır. Ki, burada İran’ın iddiaları Türkiye’de bazı bakanlar, Başbakan ve yakın çevrelerine dayanan 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarıyla da birleşmektedir. Dahası Mecliste bulunan ve AKP’nin bir türlü gündeme almaya ve içeriğini açıklamaya yanaşmadığı “fezlekeler”in bu kara para aklama ticaretinin çeşitli boyutlarının yer aldığı da artık sır değildir.
Kısacası böylece, artık uluslararası bir karakter de kazanmış olan skandalın Türkiye’deki düğüm noktasında Reza Zarrab’ın yanı sıra dört eski bakan, yakınları ve önceki gün Ziraat Bankası Yönetim Kuruluna atanan Süleyman Aslan olduğuna dair güçlü belirtiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Ve gidişat öyle ki Türkiye’yi de bu büyük kara para aklama organizasyonunda rol oynayan suçlu merkezlerinden biri konumuna doğru sürüklenmektedir.
Son günlerde üstüne yeni ışık huzmeleri düşmeye başlayan her iki konuda bir devlet için, bir Hükümet için son derece vahim, onu el Beşir ülkesi Sudan’ın durumuna düşürecek gelişmelerdir. Ve eğer bu iddialar kısmen bile doğrulanırsa, açık ki Türkiye uluslararası mahkemelerde “savaş suçlusu” olarak yargılanacak ya da “kara para aklayan ülke” ilan edilecek bir mecraya sürüklenmiş olur.
Ancak bu iddialar gerçek olmasa bile Türkiye’yi yöneten Hükümetin, dışarıda yeni Osmanlıcı dış politikası içeride de rüşvet yolsuzluk, yakınlarını zengin etme, “Para gelsin de nerden nasıl gelirse gelsin” politikasının Türkiye’yi sürüklediği gerçeği tartışılmazdır. Ve burada Hükümet, ülkeye sürüklediği mezbeleden “Türkiye’nin düşmanlarını”, “casusları”, “paralel yapıyı” suçlayarak kendisini kurtaramaz.
Bu gelişmeler, Mecliste tartışılmaya başlanan MİT Yasası’nı gerçekleri saklama ve devletin suç işlemesini meşrulaştırma yasası olarak niteleyenlerin ne kadar haklı olduğu da bir kez daha göstermektedir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et