Erkeklerin; hele benim yaştakilerin pek çoğunun çocukluğunda,takım yandaşlığının  üç büyüklerle sınırlı olduğu yıllarda yoğun bir ayaktopu tutkusu vardı. Doğal olarak benim de çocukluktan başlayıp delikanlılık dönemine dek süren ayaktopu oyunculuğum,günümüz ayaktopu bilgiçlerinin deyişiyle aktif futbolculuk yaşamım (!) oldu; ama sokakta, okul bahçesinde, mahallenin arsalarında. O zamanlar bilgisayar oyunları ve benzerleri olmadığından ben benle kaldığımda oyunumu varsa evin bahçesinde ağaçlara; yoksa evin içinde ön odadan arka odaya uzanan kapalı ve dolu alanda masa ve sandalye ayaklarına çalım atarak kurardım. Gole giderken Recep, Nazmi, Güven, K.Ahmet olurdum.Savunurken Bahattin, Sabahattin, Süreyya. Savunmacı daha kolay olurdum, çünkü ben de savunmacıydım.
O zaman santrahafya da orta haf denilen savunmanın göbeğiydi yerim.Gerektiğinde sağ ve daha çok da sol bek oynardım. Sol ayağımın daha iyi olduğundan değil. Herkeste aynı güzellikte sol ayak; bulunmadığından. İyi de oynardım. Gerçi kimse kötü olduğunu kabullenmez. Bizim takımın soluna gelen topları da sağ ayağıyla kesen tek ayaklı sağ beki de iyi idi kendine göre. Bugün bile sol’suz.
İyi oyuncuydum ya o günlerin ayaktopuna bakış açısı yüzünden daha ileriye gidemedim, bir kulüp takımının giysinin sırtıma geçiremedim. O olmayınca kendi yaptığımız giysileri kuşandık ve sokağımızın takımı kırmızı- siyah Altay Spor’ u kurduk. Takım oyuncusu olamadım; ama olsaydım; hele de birinci küme takımlarından birinin ya da büyük bir takımın ve de tanınan bir oyuncusu… Hiç kuşkusuz hiç değilse emekli olunca anılarımı yazardım. Onca yılın çayır çimeninde, soyunma odasında ve şurada ve burada olanları bir güzel yazardım. Bir kitapta, bir gazete sayfasında da paylaşırdım insanlarla. Nerede olursa olsun yazardım yani. Yıllardır da yazılsın diye çağrı yapıp duruyorum; ama yorumculuk (!) daha tatlı olduğu için zaman bulamıyorlar sanırım. Belki yazılmıştır da ben duymamışımdır umudunu taşıyorum yine de.
Geçtiğimiz aylarda üst üste beş kez okuduğum bir mektup beklentimde ne denli haklı olduğumu gösterdi bana. Pek çok gönülde yatan gizli başkent İstanbul’ un karaların kartalı ayaktopu takımının beyinlerde yer etmiş oyuncularından Feyyaz Uçar’ ın, yeşil alandaki adıyla Kibar Feyzo’nun yaşadığı güzelliklerin yaratıcısı başkanına yazdığı mektuptu bu.Önce o mektubu okuyalım:
 “Ayda yılda bir gelirdi. Yeter de artardı bu geliş. Hepimizi karşısına alır,lafını ortaya söylerdi. Unutulmayacak sözler miydi yoksa onun sözleri mi unutulmazdı, anlamazdık. Sık değiştirmediği kahverengi ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. Ya akan burnumuzu ya da kaçan gollerin ardından döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil. Çocuktuk işte… Ama büyük başkan bizi adam yerine koyar o şanlı formayı ısrarla bize giydirirdi. Adalelerimiz gözüksün diye kısa tuttuğumuz şortumuzu ve malzemeci Ahmet abimizden “ne eeedecen” deyip verdiği tozlukları giyip, çivili kramponlarımızı da yandan bağladığımızda hakikaten koca adamlar gibi dururduk. Aslında bizi adam yapan o formaydı. “Şeyini şey yaptınız” dediğinde biz neyi kastettiğini bilirdik. Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. Belki de hiçbir şeyi unutmadığı için unutulmaz olacak sayın Seba. Ekranı da pek sevmezdi. Ne önünü ne de arkasını. Onu yazmak o kadar zor ki… niye ki bu çabam? Onu altın harflerle yazan tarihten daha iyi anlatamam ki… Ben, Metin-Ali’ nin Feyyaz’ ı, Rıza’ nın ön direkt takipçisi, Şifo’nun pas duvarı, LesFerdinad’ ın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben… Seni o aramıza giren herkesten çok seviyorum ve biliyorum kisen de bu başına buyruk, inatçı evladını seviyorsun… Gitme büyük başkan sakın gitme… Çünkü ben sana gelemedim…”
Duygu böylesine güzel, akıcı, duygusal ve de acıtıcı anlatılabiliyorsa, bunu yapan adamın çoktan kağıdı önüne koyup kalemi eline alması  gerekirdi. Eğer bunu yapmamışsa kesinlikle şapkasını önüne koyup“ben ne yapıyorum”, daha doğrusu” ne yapmıyorum” demeli, diyebilmelidir..
Haydi yaz, yaz, yaz!..Yaz be dostum!
İnsanları yazmaya çağırırken geçen hafta yazımının gün değiştirmesi ve içine gibi yazılar konmuş köşeli ayraçla hiçbir ilgim olmadığını belirteyim ki çağırdıklarıma kötü örnek olmasın.
Sen yaz dostum, yaz.

Evrensel'i Takip Et