Tipik \'diktatörlük\' zihniyeti
Gazetecilere, bilim insanlarına, yaşam savunucularına, uzmanlara kendisini ve politikalarını eleştiren herkese “Sıkıysa gel siyaset meydanına çık, göreyim seni!” diye meydan okumayı bir tarz haline getiren Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini aşarak, artık yargıya da meydan okuyor. En son Anayasa Mahkemesinin (AYM) beğenmediği kararları üstünden AYM Başkanı Haşim Kılıç’a “Cübbeni çıkar da karşıma gel!” diyen Erdoğan yargıyı yeniden düzenlemek üzere yasaları değiştirmeye hazırlandığını da ilan etmiş oldu.
Yargıyı artık yargı olmaktan çıkarmayı amaçlayan girişim öncesinde Başbakan “yeni” ve “sıfır faşist yönetimler” dışında görülmemiş, duyulmamış bir yargı tarifi de yaptı. Ki, bu tarif aslında Başbakanın hem niyetini hem de amacını ifade etmektedir.
17 Aralık sonrasında ortaya çıkan yolsuzluk vakaları karşısında Başbakan Erdoğan, kuşatmadan kurtulmak için her dinde, köleci, feodal, kapitalist ya da sosyalist her düzende lanetli, yüz kızartıcı bir suç sayılan yolsuzluğa yeni bir “tanım” getirmişti.
“Yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu” diyen Başbakana göre, kimi devlet işlerinin yapılması için bakanların, bakan çocuklarının, memurların rüşvet alması “yolsuzluk” değil. Ya da devletle iş yapan ya da devletin kimi faaliyetlerine göz yumması karşılığında bir bakanın 700 bin TL’lik saati “hediye” olarak almasını “rüşvet” saymıyor Başbakan. Tıpkı kara para aklamak için Reza Zarrab’ın bazı işlerini yürütmek, milyarlar kazanmak için on milyonlarca dolarlık rüşvet dağıtması “yolsuzluk” sayılmadığı gibi. Hatta, kimi vakıflara bağış yaptığı, belki Halkbank’a para kazındırdığı için bu zat, bırakılım rüşvet ve yolsuzlukla suçlanmayı, Başbakan tarafından “Hayırsever, iyi, dürüst bir iş adamı olarak” tanınıyor.
Şimdi Başbakan bir adım daha atıyor, yargıya da “yeni bir tanım” getiriyor.
Başbakan Erdoğan’a göre, “Yargı siyaseti engelleyen değil siyasete güç veren bir kurum olmalıdır!”
Bunu sadece bir “tavsiye”, “Kendine has bir görüş” gibi söylemiyor Başbakan. Tersine Başbakan yargıyı siyasete güç veren, daha doğrusu siyasetin yapıp eylediğine “kara kaplı kitapta” (Anayasa ve yasalarda) yer bulan bir kurum olarak faaliyet göstermesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapma amacını ifade ediyor. Yargıya müdahaleyi sadece HSYK üstünden yargıçlara müdahale etmekle sınırlı da tutmuyor, Başbakan yargı alanını yeniden düzenleyeceklerini açıkça söylüyor. İlk elden de Danıştaydan başlanacağı ve öncelikle “Yürütmeyi durdurma” yetkisinin ortadan kaldırılması da dahil, Danıştayın yeniden yapılandırılmasından başlanacağı anlaşılıyor. Sırada ise son günlerde “İnternet’e sansür” yasası, HSYK Yasası’nı kısmen iptal etme gibi eylemleriyle Erdoğan ve Hükümetinin şimşeklerini üstüne çeken Anayasa Mahkemesinin olduğunu görememek için aşırı saf olmak gerekir.
Oysa gerek “bağımsız yargı” fikrinin temelinde, gerekse demokrasilerde “güçler ayrılığı ilkesi”nde ana dayanak, yargının siyasal iktidarın eylemlerini yasalara uygunluğunu denetlemesi vardır. Ve bu da Başbakanın beklediği biçimiyle “Siyaset ne yaptıysa onaylayan” bir yargı fikriyle temelden çelişir. Daha açık söyleyişle siyasetin yaptıklarını onaylamak ve ona güç vermeyi esas alan bir yargı değil, siyasetin hukuksuzluklarına gerekçe bulmayı amaç edinmiş, siyasi bir kurum olur.
Kuşkusuz AKP’nin demokrasi zihniyeti, “Madem seçimle gelmiş bir iktidar var o zaman onun eylemlerini denetleyen sınırlayan her güç milli iradeye karşıdır” anlayışıyla kendisini meşrulaştırmayı amaçlamaktadır.
Oysa Başbakanda cisimleşip sivrilen zihniyet tipik “diktatörlük” zihniyetidir.
Başbakan, kendisini diktatörlük yolunda adım atmakla suçlayanlara “Ben diktatör olsam bana diktatör diyebilir misiniz?” diye diğer faşizan yönetimlerin tepkisini veriyor.
Ama diktatörlük bir anda gerçekleşmiyor. Dolayısıyla Başbakan adım adım tüm muhaliflerini yok edecek adımlar atıyor. Başbakan ve partisi bunu bir yandan fiilen demokratik kazanımları ortadan kaldırıp özgürlüklerin sınırlarını daraltarak, öte yandan da Anayasa ve yasalardaki kimi özgürlük kırıntılarını ortadan kaldırarak yapmaya çalışıyor.
Bu açıkça diktatörlük doğrultusunda atılan adımlardır.
Burada şunu belirtelim ki; bugün Erdoğan’a diktatörlük suçlamasında bulunanlar içeri atılmıyorsa, adım adım diktatörlüğe gidilmediği için değil, henüz o “aşamaya” gelinmediği içindir.
Evrensel'i Takip Et