Yalan, öfke ve gerilimle nereye kadar?
Başbakan Erdoğan, dün partisin grubunda yaptığı konuşmada siyasetteki “gerilim”den muhalefet partilerini suçladı. Danışmanları kendisine “gerilim siyasetinin geri tepmeye başladığını” söylemiş olmalı ki, Başbakan Erdoğan, dün gerilim siyasetinin kimseye fayda sağlamayacağını iddia ederek, “siyasette yumuşamayı” savundu. Hatta “Muhalefet de balkon konuşması yapsın” diyerek tartışmayı mugalataya dönüştürdü.
Kendilerinin hep “uzlaşmacı” olduğunu iddia eden Başbakan bir yandan da “Bundan sonra görürsüzün siz gerilimi” demeye de gelen cümleler kurdu.
Ancak Başbakan “gerilime” karşı olduğunu iddia ederken bile öylesi bir gerilim içindeydi ki, Adana’da MİT TIR’larına yönelik operasyonla ilgili tutuklanan polisleri serbest bırakan yargıçları, hiçbir tereddüde mahal bırakmayan bir açıklıkla “paralel yapının adamları” olarak suçladı. Cemaati yeniden ağzına gelen her şeyle suçladı. Ama bunca suçlamaya karşın, dört aydır hâlâ “inlerine girememiş” olmanın sıkıntısı da konuşmasındaki her cümlede hissediliyordu. Onun için de yargıyı, yeniden kurduğu ve bugüne kadar da defalarca yeniden düzenlediği HSYK’den başlayarak Cemaate karşı operasyonlar yapmayan savcılara kadar suçladı. Ve artık kendisinin de inanmadığı sesine yansısa da, “Temizleyeceğiz”, “Hesap soracağız” edebiyatını sürdürdü.
Öfkesini alamayan Başbakan; MİT TIR’larının durdurulmasını bir casusluk faaliyeti olarak görmeyen basını, muhalefet partilerini, herkesi de “paralel yapının adamları” diye ya da “casuslarla iş birliği içinde olmak”la suçlamaktan da geri kalmadı.
Başbakanın, yakınındaki adamlarının, partisinin nasıl bir ruh hali içinde oluğunu, AKP MKYK Üyesi Profesör Mazhar Bağlı, Twitter’da iki takipçisinin “İntikam istiyoruz, kana kan dişe diş!” sözlerine atıfta bulunarak, “Bu saatten sonra milletin öfkesini asla kavga kesmez... İntikam istiyor millet, kan kusturanlara kan kusturulsun istiyor” diyerek gösterdi. Başbakanın ve yakın çevresinin tavrının da dolaysız bir ifadesi olmalı Prof Bağlı’nın söyledikleri.
Başbakan ve yakın çevresi kendisine öyle bir dünya çizmektedir ki; Anayasa Mahkemesinden HSYK’ye, basından siyasete içeride ya da dış dünyada kendisini eleştiren, politikalarına karşı çıkan herkes casustur, paralel yapının adamıdır, Hükümete karşı komplonun içinde ya da arkasındadır. Ki, en yakınındaki kimi kişiler de bu suçlamanın, şüphenin dışında değildir.
Başbakanın izlediği gerilim siyaseti onu giderek kendisinin en yakınındakilerden başlayarak etrafındaki herkesten kuşkulanır hale getirmekte; herkesi kendine karşı bir komplonun içinde görmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Nitekim önceki gün AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu içinde bulundukları ortamı şöyle tarif etti: “Öyle bir süreç yaşıyoruz ki, herkes evinde, ofisinde kendini güvende hissetmiyor. Böyle bir ortamda kimse kendini güvende hissetmiyor. Sayın Başbakanımız da kendini güvende hissetmiyor. Zaten kendisi de söylüyor!”
Bakan Çavuşoğlu’nun dediği şudur: Biz 12 yılıdır bu ülkeyi yönettik. Büyük bir güç edindik ama gele gele, hiç kimsenin, Başbakanın bile kendisini güvende hissetmediği bir yere geldik!
Ama Bakan Çavuşoğlu, Türkiye’yi böyle hiç kimsenin kendisini güvende hissetmediği bir ülke haline getirmede baş, hatta tek sorumlunun milletvekili olduğu AKP’nin, bakanı olduğu Hükümetin olduğunu söylemiyor.
Oysa asıl gerçek budur. Yoksa Cemaatti, “paralel yapı”ydı; muhalefetti, iç ve dış düşmanlardı… bunların hepsi olup bitenin gizlenmesi için can havliyle öne sürülen gerekçelerdir. Onun için de her şeyden “paralel yapı”yı sorumlu tutmaya kimse inanmamaktadır.
Başbakan ve yakınları, söylediklerine kimsenin inanmadığını, giderek bu inanmamanın AKP tabanına, partinin içine doğru da tırmanmaya başladığını gördükleri için “gerilmekte”, gerildikçe öfkelenip daha çok sağa sola sarılmaktadır. Ama korkunun ecele faydası olmadığı gibi yalanın, daha çok yanının, gerilmenin, öfkelenmenin de gerçeklerin üstünü örtmeye yettiği görülmemiştir.
Evrensel'i Takip Et