18 Nisan 2014 00:11

Haydi boykota!...

Haydi boykota!...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İşte şimdi maçları boykot etmenin tam zamanı!.. Bugüne kadar renk aşkı, endüstriyel futbolun acıtıcı gerçeklerine karşı hep ağır bastı ve maçlara gitmekten bir türlü vazgeç(e)mediniz. İçiniz kan ağlayarak da olsa stadyumlardaki yerinizi aldınız ve endüstriyel futbolun değirmenine su taşıdınız, bu kokuşmuş çarkın dönmesine az ya da çok katkıda bulundunuz...
Futbol düzeninin sorunsuz ve işine geldiği biçimde işlemesi adına uygulamaya koyduğu her kuralı, her yasayı itiraz etmeden sineye çekmenizden cesaret alan endüstri, şimdi de elektronik bileti dayatıyor...
Evet bu uygulamadan rahatsızsanız gitmeyin maçlara. Artık, maçları boykot ederek endüstriyel futbola yönelik muhalifliğinizi, itirazınızı, isyanınızı somutlaştırma fırsatına sahipsiniz...
Futbolda aslında, rant elde edenler ve bu rantın oluşmasına katkıda bulunanlar şeklinde (tıpkı toplumdaki emek ve sermaye sınıfları gibi) sadece iki taraf olduğunu hiç aklımızdan çıkarmasak... Dizginleri; futbolu değil, rantı sevenlerin tuttuğunu ve tepedeki bunca kavga gürültünün, pastadan en büyük payı kapma mücadelesinden başka bir şey olmadığını unutmasak... Yöneticilerin, takım çıkarlarını savunma görüntüsü altındaki esip gürlemelerine ve “12. adam” misyonu biçtikleri taraftarları yedekleme çabalarına aldanmasak... Fanatizmin, bütün bu gerçeklerin algılanmasını engellemek adına rantçı kesimler (kulüpler, federasyon ve medya) tarafından körüklendiğini ve stadyumları doldurmanın endüstriyel çarkın bir parçası olmak anlamına geldiğini fark edebilsek... İşte o zaman işler çok daha kolaylaşacak...
Endüstri, varlığını en çok dolu tribünlere borçludur. Maçları boykot etmek, endüstrinin tekerine çomak sokmaktır, endüstriyi besleyen ana damarı tıkamaktır... Elektronik bilete yaygın bir boykotla tepki gösterilirse, futbolun muktedirleri, aldıkları kararı bir kez daha gözden geçirmek ve hiç kuşkusuz geri adım atmak zorunda kalacaklardır!..
Boykot için koşullar çok elverişli. Üstelik istenilen sonucu almak da kolay görünüyor. Yeter ki kararlılıkla hareket edilsin ve boykot bir kampanyaya dönüştürülsün...
Hem, itiş kakıştan pek de bir fazlalığı olmayan futbolu stadyumda izlememek insana ne kaybettirir ki?.. Sana sormadan, senin fikrini almadan, seni insan yerine koymadan seninle ilgili kararlar alınıp yürürlüğe konuyor. Buna karşı sesini yükseltir, eyleme geçersen hiçbir şey kaybetmez, aksine onurunu ve saygınlığını kazanırsın...  
Onur ve saygınlık elbette ki kulüp taraftarlığından çok daha önemli... Şimdi taraftarlık yapmanın değil, endüstrinin dayatmalarına karşı dayanışma içinde hep birlikte mücadele etmenin zamanı...
***
Avrupa şampiyonluğu gibi çok büyük bir zaferin ardından sporcularını taşıyan otobüse “Akıllı ol Aziz” pankartı asıyorsun. Bu nasıl iflah olmaz bir komplekstir ki zafer sevinci, coşkusu, mutluluğu yaşarken bile kendisini gösterebiliyor. Başkalarına gönderme yapmak, başkalarını kıskandırmaya çalışmak, belli ki bazılarını başarıdan daha çok mutlu ediyor...
Asıl, Aziz Yıldırım’a akıllı olmasını öğütleyen bu seviyesiz pankartı kulüp otobüsüne astıranların akıl durumunu sorgulamak gerekmiyor mu?.. 109 yıllık geçmişi bulunan kulüplerini hastalıklı bakış açılarına alet ederek küçük düşürmek pek de akıllıca bir iş olmasa gerek...
Kulüp otobüsüne rezilce bir pankart as, ardından şampiyonluk kutlaması yemeğine Fenerbahçe’yi de davet et. Bu davetin samimiyetine inanılır mı?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa