20 Nisan 2014 00:13

Nabza göre şerbet meselesi

Nabza göre şerbet meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Eskiden “yetmiş iki buçuk millet” diye bir tabir vardı; yani yer-yüzünde olan ve kendilerini “fasulye” gibi nimetten saydıkları için “tam” kategorisindeki milletler bir tarafta, onların dışında kalan ve dünyanın dört yanına çil yavrusu gibi dağılmış, dolayısıyla da aynı çatı altında bir türlü toplanamadıkları için “buçuk” millet diye nitelenen Çingeneler...
Çingeneleri hakir görüp dışlayan, horlayıp küçümseyen ve şimdilerde de dünya genelinde sayıları yaklaşık iki yüzü sollayan “milletler topluluğu”, kendilerini  bir taraftan hani neredeyse her bakımdan dört dörtlük, eksiksiz gediksiz  “tam” veya “komple” görürken, öte yandan Çingenelere yakıştırdıkları “buçuk” sıfatına bakılırsa, anlaşılan o ki hepsinin burnu Kafdağı’nda!
Kendi aralarında bitip tükenmeyen kavga ve patırtılar dur durak demeden sürüp giderken, birbirlerinin ümüğünü sıkıp yer ile yeksan etmek için verdikleri savaşlarda kan gövdeyi götürürken, bu bapta bizatihi kendi “buçuk” hallerini görmezlikten gelip, sonra da Çingeneleri hakir görürken, acaba farkında olmadan kendi sırtlarındaki kamburu mu gizliyorlar ne!
Son günlerde ülkemizdeki Çingenelere lütfedip “Roman” demeye başladık! Aklı başında olan, daha da doğrusu Çingene oldukları için herhangi bir kompleksten muzdarip olmayanlar, onlara Roman deyip hitap ettiğimizde, bunu lütuf  olarak kabul etmedikleri gibi, belki de sözüm ona gösterdiğimiz bu “hassasiyet”e gülüp geçiyorlar mı doğrusu bilemem!
Öyle ya da böyle! Adem ve Havva anamızın torun ve torbaları olarak aynı soyun sopu olduğumuza göre, bu saatten sonra kimlerin Çingene, kimlerin Ermeni dölü, kimlerin Ezidi, kimlerin Türk, Kürt, Laz, İngiliz, Arap, Çerkez, Rum, Yahudi, Acem falan feşmekân veya damarlarında “asil” kan dolaştıkları için “yukarı tarlanın ‘has’ buğdayı” olduklarını kendilerince merak edenler varsa, üstelik işin ıcığını cıcığını araştırıp, hele hele bir de “secere” çıkarıp, sonra da “övünüp”, ya da tam aksine “dövünüp” duracaklarsa, ehh bu da kendi paşa gönüllerinin bileceği iş!
Kendi adıma söyemem gerekirse bu tür taraklarda bez dokumak, olsa olsa “boşuna telaş, dikine tıraş”ın ta kendisi!
Şu kırtıpil âlemde, gele gele nihayetinde tosladığımız şu milenyum çağında, gari hangi milletin elinin kimin cebinde gezindiğini anlamak için önce “cin”, sonra da “müneccim” olmak mı gerekir keza bilemem, ama beri taraftan görebildiğim kadarıyla şu bizim “cennet vatan”ımızın anayasasının “3.Nümerolu Maddesi”nde belirtildiği gibi “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” hükmü, özellikle de içinde  bulunduğumuz şu günlerde gerçekleri hiç mi hiç yansıtmıyor!
Nitekim yakında tef, davul, dümbelek, kemençe eşliğinde Çankaya’nın yolunu tutup, dolayısıyla önce “hayırlara vesile”, sonra da “cumhur”umuzun başkanı olacağı ha babam dillendirilen muhterem başbakanımız Erdoğan’ın, geride bıraktımız son seçimin ardından yaptığı “balkon konuşması”na bakılırsa, anlaşılan o ki, milletimizin “bütün”lüğü bir tarafa da, nerdedeyse “kıble”si bile ikiye ayrılmış!
Başımızın başı başbakanımız, bismillah deyip peşine taktığı “cengâver”leriyle birlikte el ele bir taraftan “in”lerine tıkılmış kimi “hain”lerin defterini dürmek için sabah akşam dur durak demeden “mesai” harcarken, beri taraftan memleket sathındaki havaya bakılırsa, anlaşılan o ki, başımızın tacı başbakan hazretlerinin ardında saf tutan “millet”imizin bir kısmı bir tarafta, geride kalanlar ayrı saflarda!
Özüme kalırsa milletimizin “bütün”lüğü tümüyle parçalanmadan, kazara da olsa yara bere almadan ellerimizi çabuk tutup, özellikle de modası çooktan geçmiş “buçuk millet” laflarına kulaklarımızı hepten tıkayıp, dahası da her fırsatta dillendirilen, zamanına, zeminine, nabza göre “şerbet” dağıtan balkon konuşmalarını es geçip fazla da önemsememek belki de milletimiz için daha mı hayırlı olur, kim bilir Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa