23 Nisan 2014

Tayyip’in sırrı…

DİĞER YAZILARI
YAZI ARŞİVİ

Galiple duygudaşlık, daima hükmedenlerin işine yarar…
Walter Benjamin
‘Sakık’ı… diye devam edeceğimi sananlar yanıldı…
Zira niyetim farklı…
Mücbir sebeplerle epeydir harfiyat çalışması yapamadık...
Araya Seçim girdi… Cümle alem “Sandıktan ne çıktı?​”nın peşine düştü…
Vaziyet bu merkezdeyken, gündemden kopmadığımı göstermek zarureti hissetim… (Niyeyse?)
Ve… 30 Mart seçim başarısında RT Erdoğan’ın sırrına dair pek kıymetli fikirlerimi paylaşmak maksadıyla huzurunuza çıktım…
Elbette yazmasam da olur, kurbağalar kısır kalmazdı…
Lakin madem başladık, müsaadenizle devam edeyim…
Kulağını çınlattığımız Sırrı Sakık ile…

FARKLI PENCEREDEN BAKANLAR

Hayır…
Sizi bilmem ama ben BDP’li Sırrı Sakık’ın son çıkışını, hayatın(ın) olağan akışına uygun buldum…
Haliyle… ‘Muhaberat devleti yolunda bir adım daha…’ anlamına gelen…
MİT’i kontrolsüz, sınırsız sorumsuz kuvvet hale getiren yasa tasarısı görüşülürken Mecliste…
Sakık’ın kürsüden,“Ben burada Hakan Fidan ve ekibini kutluyorum” (16 Nisan 2014) nezaketiyle, MİT’i selamlamasına şaşırmadım bile…
Dahası şaşıranlara şaşırdım…
Zira O, bunu hep yapıyor…
Misal. 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’nda ne demişti, aynı Sakık?
“Biz bu Hazine’nin bekçisi değiliz… Yolsuzluk olmasa, Hazine’de bol para olsa ne olacak?.. F-16’lar alınacak, Kürtlere yine bomba yağdırılacak… Aman gelsin BDP kavga etsin bu para için… Fedailik yapsın… Yok öyle bir şey!”
Ve altını çizmişti:
“Biz hayata farklı pencereden bakıyoruz…” (1 Şubat 2014)
Doğru… Bu “farklı”lığın temelinde de (galiba) barış/çözüm süreci ile RT Erdoğan dümenindeki AKP’nin kader birliği olduğu inancı yatıyor…
Bana kalırsa sanılanın aksine o “farklı pencereden” bakan sadece Sırrı Sakık değil… desem…
Biliyorum siz bana BDP yetkililerinden Sırrı Sakık’a gelen  “düzeltme”leri hatırlatırsınız…
Haklısınız…

SIRRI SAKIK İSTİSNA DEĞİL…

Sahiden de Sırrı Sakık, ‘17 Aralık’ta AKP’ye yönelen tepkiye bi’nevi rest çeken tuhaf açıklamasına, BDP Eş Başkanı Demirtaş ayar vermişti:
“Sırrı Sakık maksadını aşmış” (6 Şubat 2014)
Ama muhatabı ‘ne münasebet!’ çekti:
“Sözlerimin arkasındayım” (7 Şubat 2014)
Aynı karşılıklı “düzeltme”ler “MİT’e teşekkür” hadisesinde de yaşandı…
BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, Roboski, Geber, Lice ve Paris olaylarını hatırlatarak, tepki gösterdi:
“İnanıyorum ki Sırrı Sakık arkadaşımız da bir yanlış anlamadan kaynaklı MİT’e teşekkürlerini sunmuştur.” (17 Nisan 2014)
“Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum” diye anında karşılık verirken Sakık, ilave etti:
“Hatta kendisi de alkışladı.”(17 Nisan 2014)
Evet, görünen şu:
Sakık’ın İktidarı “kollayan” açıklamaları, BDP yetkililerinin müdahaleleriyle “kişisel görüş” çizgisine püskürtülüyor… Gibi.
Oysa Sakık o “pencerede” yalnız değil…
Misal olarak, Sakık’a ayar veren aynı Buldan’ın ay başında Reuters’e yaptığı açıklamayı hatırlatabilirim…
Pervin Buldan, çözüm sürecinde atılacak adımlara paralel olarak Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasına destek verebileceklerini ima etmişti. (4 Nisan 2014)
Kürt siyasi hareketinde, bilhassa AKP ile ilişkilerde sıkça rastlandığı gibi bu da Buldan tarafından yalanlandı ama…  
AKP/RT Erdoğan, barış/çözüm sürecinin biricik muhatabı ve (belki de teminatı) olarak görülüyor ve en azından özen gösteriliyor…
Her fırsata bu hassasiyetini gizlemeyen Sırrı Sakık ise kim ne derse desin Kürt siyasetinin cari planına en sadık davrananı…
En azından Abdullah Öcalan’ın çizdiği çerçeveye…
Kanıt mı?

İKTİDARI KOLLAMA PERSPEKTİFİ ÖCALAN’DAN
Milliyet’in yayımladığı İmralı Zabıtları (28 Şubat 2013)
Hani şu içinde “İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk” kritiklerinin geçtiği görüşmenin tutanaklarından bahsediyorum…  
Uzatmayayım. Öcalan’ın, ziyaretçisi BDP heyetine yaptığı değerlendirmeden sadece birkaç satır başını hatırlatayım:
“Başkanlık sistemi düşünülebilir.”
“Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde başkanlık ittifakına girebiliriz.”
Öcalan, Pervin Buldan’ın, yalanladığı “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına destek olabiliriz” açıklamasına ilham vermiş olabilir mi?
Ya da ‘7 Şubat’ soruşturmasını “MİT’e darbe”olarak değerlendiren Öcalan, şu sözleriyle MİT’e sahip çıkıp kutlayan Sakık’a perspektif sunmuş mudur?
 “Fidan yalnız bırakılmamalı.”
Pekala… Sadede geliyorum…
Bu yazdıklarımın seçim sonuçlarıyla alakası şu:
Kürt siyasetinin RT Erdoğan iktidarına karşı takındığı bu hayırhah tavır, AKP’nin 17 Aralık’la sarsılan meşruiyetini üretmesine kan verdi…
Bunun en çarpıcı göstergesi de Kürdistan…
BDP’nin iddiasının aksine AKP “bölgede” tabela partisi haline gelmesi şöyle dursun Diyarbakır dahil oylarını artırdı…
Hakkari’de bile…
AKP lehine bu sonuçta, Kürt siyasetçilerinin iktidarı “darbe” ye karşı koruma çaba ve söylemlerinin etkisi olmuş mudur?
Barış/çözüm sürecinin selameti için AKP ile Kürt seçmenin bi’ nevi ‘gönül birliği’ kurmasını…
“Önderliğin” açtığı kapıdan geçip ampulün böğrüne mührü vurmayı kendine hak görmüş olabilir mi Diyarbakırlı ya da…
Hani Heval’lere de ihanet ettiği duygusuna da kapılmadan, “AKP de yabancı sayılmaz, barış getirecek…” düşüncesi… Ve “Hem de iktidar…”rasyonalitesiyle hareket etmiş midir, Kürt seçmen?..
Sanki…
Tayyip’in 30 Mart’taki başarısının sırrı bundan mı ibaret?
Ötesi aşağıda…


Satır altından notlar...

AKP, CEMAATE KARŞI MÜCADELE ÜZERİNDEN HEGEMONYASINI YENİDEN KURMAYA ÇALIŞIYOR

İtalyan Devrimci Gramsci,“Devlet”in hükmedişini, “yönetici sınıfın, yalnızca zor kullanımını meşru kıldığı ve sürdürdüğü değil de, yönetilenlerin aktif onayına da ulaşmayı başardığı, pratik ve teorik etkinliklerin tüm bileşiği*” ile açıklar...
Bu tersinden tarifle, AKP iktidarının, 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’yla düştüğü durumu, kaybettiği yönetilenlerin çoğunun “aktif onay”ını anlatır ki…
Erdoğan “Fetret dönemi” olarak tanımlamıştı bu süreci.
Çıkış ve meşruiyetini tahkim stratejisini de, hedefe yerleştirdiği düşman (Cemaat) ve sarıldığı darbeye karşı istiklâl mücadelesi retoriği üzerine kurdu…
Harfiyat’ta bu yönelimi “İstkiklâl Savaşı Koalisyonu Kürt’ü de istiyor, milli güçleri de...” başlığı altında anlamaya/anlatmaya çalışmıştım…
Ve sonuç:
R. Tayyip E. Cemaate karşı mücadeleyi milli zeminde inşa ederken, çözüm süreciyle de ilişkilendirme maharetini göstererek hegemonyasını yeniden kurma sürecine dönüştürdü.
Kürt’ün “örtülü” (ve yer yet-r açık açık desteğini de hatırı sayılır derecede oyunu da aldı (bkz. Ana yazı)
Milli güçler mi?
Ergenekon tahliyeleri ve Başbuğ’dan başlayarak kritik isimlerin açıklamaları hâlâ konuşuluyor…
Çarpıcı iki misal.
Perinçek** Yeni Akit’e konuştu: Cemaati bitirmede Erdoğan’ın yanındayız. (6 Nisan 2014)
Tuncay Özkan’dan** Erdoğan’a çağrı: Cemaat’e karşı birlikte savaşalım…(17 Nisan 2014)
Bu dinamiklerin sağladığı meşruiyet rüzgârı…
İslamcıların yüzyıllık hayallerinin bir bir gerçekleştiğini gören…
Kazanımlarını ve tuttukları mevzileri kaybetme telaşına düşen AKP tabanının teyakkuza geçip kenetlenmesini de yüreklendirdi:
Yüzde 43 ya da 45…
Tayyip’in başarısının sırrı bu kanımca:
Beş benzemezi bi’şekilde aynı doğrultuya sokabilmek…
Darbeye, Cemaate, gayrı milli güçlerin komplosuna karşı kerhen de olsa desteğini alabilmek…
*Modern Prens, s. 155, Dipnot Yay.
**Perinçek de Özkan da Tayyip’e destek vermediklerini, açıklamalarının bu anlama gelmeyeceği şeklinde savunmaları oldu… Kürt hareketinin de benzer şekilde, AKP ile mesafe konusunda ısrarlı beyanları biliniyor…
Lakin bunlar sizi bilmem ama ben ikna etmekten uzak… Bu “örtülü” paslaşmayı belki de CHP-Cemaat ilişkisine benzetebiliriz…


İNÖNÜ’DEN TAYYİPLİK…
Başbakan seçim öncesinde Kanal 24’te konuşurken, ilk kez İnönü’den müspet alıntı yaptı:
“Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı…”
O kadar eğreti durmuş olmalı ki ağzında, herkes pek şaşırdı…
Oysa Paşa’nın (galiba 1925’te Amiral Bristol’a söylediği) “Bu memlekette muhalefet, ihtilal demektir” sözü, Erdoğan’ın ağzına da pratiğine de cuk oturur kanaatimce…
Tabii modifiye etmek şartıyla:
“Bu memlekette muhalefet, darbe demektir.”  


YSK’NİN TERAZİSİ
“YSK, AKP’nin itirazlarının yüzde 70’ini kabul ederken, muhalefetin itirazlarının sadece yüzde 14’ünü kabul etmiş.”
(CHP Milletvekili Tunay, 21 Nisan 2014)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et