23 Nisan 2014 00:07

Mutluluğun resmi: Abidin’in yapmadığını TÜİK yapabilir mi?

Mutluluğun resmi: Abidin’in yapmadığını TÜİK yapabilir mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2004 yılından beri düzenli olarak yapılmakta olan Yaşam Memnuniyeti Araştırmasının sonuçlarını yayınladı. Bu araştırmada, kurum, insanların mutluluk düzeyini inceliyor. Sonuçlara bakılacak olursa mutluluk düzeyi yüksek gibi görünüyor. Peki, göründüğü gibi mi? Bütün araştırmanın bir değerlendirmesini yapmaktan ziyade daha çok araştırmada kullanılan mutluluk tanımı, yani bu araştırmada mutluluktan ne anlaşıldığı, mutluluk kaynağı olarak tanımlanan değerler ve kişiler hakkında kısa bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Mutluluk deyince insanların zihninde ve duygu dünyasında olumlu birtakım şeylerin canlandığı konusunda herkes hemfikir herhalde…TÜİK ise şöyle tanımlamış mutluluğu: “Acı, keder ve ıstırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma halidir.”
Bu bağlamda yöneltilen sorulara göre mutluluk düzeyi oldukça yüksek düzeyde çıkmış. Mutluluğun sosyolojide, felsefede, psikolojide kabul gören toparlayıcı tanımı ise kişinin aşamalı olarak ihtiyaçlarını giderme sürecinde zihinsel, eylemsel, duygusal ve ahlaki olarak kendisini gerçekleştirme ve ifade etme hali. Paralel bir tanımlama söz konusu ama bu tanımlar bazı açılardan birbirlerinden ayrılıyorlar. TÜİK’in tanımındaki acı, keder ve ıstırabın yokluğu, diğer tanımda yok aslında… Hatta mutluluğa giden yolda, acı, keder ve ıstırap neredeyse olmazsa olmaz koşul. Bunlar olmadan, kendini gerçekleştirme hedefine ulaşmak pek mümkün değil. Hedefe ulaşıldığında bile acı, keder ve ıstırap, bırakınız yok olmayı, olgunlaşma belirtisi olarak, izlerini kaybettirmedikleri için, mutluluk daha fazla anlam kazanıyor. Kendini gerçekleştirme hedefine ulaşıncaya kadar insanlar çeşitli aşamalardan geçiyorlar:
(1) Temel fizyolojik ihtiyaçların karşılanması, ki bunlar sağlıklı bir yaşamı da beraberinde getiriyor; (2) Korkusuzca yaşama ve güvenlik ihtiyacının karşılanması; (3) Arkadaşlık ve aile gibi toplumsal ihtiyaçların giderilmesi yoluyla aidiyet ve sevgi hissinin tatmin edilmesi; (4) Güven, özgüven ihtiyaçlarının giderildiği ve başarıyı da içeren aşama; (5) En son olarak da kendini gerçekleştirme olarak adlandırılan yaratıcı düşünce, problem çözme, gerçeklik ve sahicilik, doğallık, kendiliğindenlik gibi durumların gerçekleştiği, kişinin kendisini ifade etme imkanını yaşadığı aşama… Bunlara göre, şöyle bir durum söz konusu: bu aşamaların herhangi birindeyken kişiye genel olarak mutlu olup olmadığını sorduğunuzda, “mutluyum” yanıtını almak çok kolay. Ama hangi aşamada, hangi nedenlerle kişi mutlu olduğunu söylemiş olur, bu da bu tür araştırmalarda görülen önemli sorunlardan biri.
Şimdi bu noktada,TÜİK’in araştırmasında, mutluluğun kaynağı olan kişiler ve değerler tablolarına bir bakmak lazım. Bunlara bakıldığında görünen şey şu: Bu araştırmada kişilere sorulduğunda, mutluluğun kaynağı olan değerler olarak, 2004 yılından beri, insanların aşağı yukarı yüzde 70’i sağlığı göstermiş. Hani der ya bizim insanımız, hatırı sorulduğunda… Düşünür durur, bir sürü derdi vardır, ama son tahlilde sağlığı yerindeyse, ölümcül bir hastalığı yoksa hastane hastane koşuşturmuyorsa, mutlu olduğunu söyler. Daha da ilerlettiğinizde konuşmayı “Her şeyin başı sağlık” der, bırakır. Mutludur artık. Mutlu değilse bile, kendisine sorulduğunda mutlu olduğuna o an karar vermiştir. Çok şükür ayakta ve hayattadır. Mutluluğun ikinci kaynağı olarak ise insanların yüzde 15.2’si sevgiyi göstermiş. Yukarıda sözünü ettiğim aşamalardan birinde yer alıyordu sevgi, hatırlarsınız. Daha az oranlarda ise, sırasıyla başarı (yüzde 8.6), para (yüzde 4.1), iş (yüzde 2.3) ve diğer şeyler (yüzde 1.8) gösterilmiş. Buna bakıldığında toplum olarak bazı fiziksel ihtiyaçların henüz giderildiği bir aşamada gibi görünüyoruz. Esas mutluluk hedefi olan kendini gerçekleştirme aşamasına ise daha ulaşılamamış.
Kendini gerçekleştirme kişinin kendisinin, tabii ki sosyal çevresinin de desteğiyle ulaştığı bir aşama… Mutluluğun kaynağı olan kişilere baktığımızda ise gördüğümüz şu: Tüm aile (yüzde 73.2), çocuklar (yüzde 12.9), eş (yüzde 5.2), anne-baba (yüzde 2.9) ve kendisi (yüzde 2.5). Bu tabloda kişinin en yakınları, ailesi mutluluk kaynağı olarak baskın çıkmakta… Aşamalarımıza bakacak olursak, tamam kişiye yakın çevresi destek çıkacak, kişi sosyal çevresiyle etkileşim halinde kendisini geliştirecek ve gerçekleştirecek, ama sonunda mutluluğunun kaynağı olarak ağırlıklı biçimde kendisini görmesi gerekiyor… Dolayısıyla toplumca hâlâ kendimizi gerçekleştirme sürecinde biraz gerilerde kalıyor gibiyiz.
Kendini gerçekleştirme, ancak yabancılaşmanın daha az yaşandığı bir toplumda mümkün aslında. Kişi, kendisini tanıdığında, kendi isteklerini, kararlarını, seçimlerini ifade etme olgunluğuna eriştiğinde ve toplumun önemli ve değerli bir parçası olarak kendisini algıladığında mutluluğa ulaşma yolunda önemli bir adım atmış oluyor. Böylesi bir kendini gerçekleştirme, ifade özgürlüğünün ve demokrasinin de önemli bir koşulu. Ayrıca ifade özgürlüğü ile demokrasi de, kendini gerçekleştirmeyi sağlayacak olan toplumsal koşullardan…
Dolayısıyla son sözüm odur ki, devletin merkezi kurumlarının, hele de istatistik kurumlarının yaptığı bu tür mutluluk araştırmaları biraz yanıltıcı olabilir; hatta olur da… Mutluluğun resmini yapmak ne kadar mümkün değilse, şairin ressama,mümkün olmadığını bile bile sorduğunda olduğu gibi…
Ressamın da şaire cevabında olduğu gibi, hasretle kucaklayabilseydi onu… bağrına bassaydı Nâzım’ı Abidin… yani kavuşmak mümkün olsaydı mutluluğun resmini yapmaya ne tuval yeterdi ne de boya… Yeter ki, nefes aldırın bu toprakların çocuklarına, gençlerine…Onlar gerçekten mutlu da olur, mutluluğun resmini de yaparlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa