23 Nisan 2014 00:08

Devlet aklı 1916’ya gelemedi

Devlet aklı 1916’ya  gelemedi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nda 2 milyona yakın Ermeni yaşıyordu, 2014’te ise Türkiye Cumhuriyeti’nde yaklaşık 70 bin Ermeni yaşıyor. İşte bunun için, soykırımla yüzleşmek bugünün Türkiyesi’nde büyük bir toplumsal ihtiyaç!”
Sinan Birdal, dün Evrensel’deki köşesinde böyle diyordu.
Bu çarpıcı karşılaştırma, okuru, tarihi üzerindeki resmi örtüyü kaldırarak okumaya davet ediyor. Bugünü doğru anlamak açısından da anahtar niteliğinde. Yine Birdal’ın ifadeleriyle söylersek; “Dersim’in, 33 Kurşun’un, 6-7 Eylül’ün, Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın ve 30 yıllık iç savaşın soykırımda ifadesini bulan siyasetin bir sonucu olduğunu anlamak bir ihtiyaç!”
Birdal’ın yazısına başlık olarak koyduğu “soykırımla yüzleşmek” henüz Türkiye’nin epey uzağında olduğu için üstüne bir de Roboskî’leri yaşıyoruz.
Dikran M. Zenginkuzucu’nun, “Gelme Doktor Çarası Yoktur...” başlığıyla Evrensel Pazar’ın son sayısında yayımlanan yazısındaki şu saptaması aynı anlayışın cumhuriyet dönemi boyunca devamına işaret ediyor: “İTF döneminde başlayan, 1915’de eşsiz bir drama dönüşen ancak burada kesilmeyen bir toplumun tüm değerlerinin ve insanlığa katkılarının topyekün yok edilmesi girişimi cumhuriyet döneminde de ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda hiç durmadan devam etmiştir.”
12 yıllık AKP iktidarı döneminin ise bu açıdan farklı bir özelliği var. Önceki iktidarlar Ermeni soykırımı gerçeğini inkar edip, “Ermenilerin emperyalistlerce kışkırtılıp kullanıldığı”, “Soykırım değil olsa olsa karşılıklı öldürmelerden söz edilebileceği” gibi argümanları resmi birer klişe olarak kullanırken, AKP iktidarı ‘Ermeni açılımı’ söylemiyle kendisinin farklı olduğunu öne sürdü. Tıpkı ‘Kürt açılımı’ söyleminde olduğu gibi bunun da, hem ülke içinde aydınlar ve çeşitli kesimler nezdinde, hem de uluslararası alanda belirli bir döneme kadar etki yarattığı inkar edilemez.
Ancak aradan geçen süreç, AKP iktidarı açısından bu açılım söylemlerinin hiçbirinin söylemden öteye gitmediğini gösterdi. Suriye’nin Türkiye sınırına çok yakın bir kasaba olan Kesap’ta yaşananlar bunun herhalde en çarpıcı örneklerinden biridir.
Neredeyse 6 bin yıllık geçmişe sahip bir yer olan Kesap, aynı zamanda 1915’teki Ermeni soykırımından kurtulanların sığındığı bir kasaba. Nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyor. Kesap, kısa bir süre önce el Kaide ve müttefiki olan örgütlerin saldırdığı, ele geçirdiği bir kasaba olarak gündeme geldi. Bu güçler, Suriye savaşında Türkiye Hükümetinin doğrudan destek verdiği, düzenli olarak lojistik destek sağladığı güçlerdi aynı zamanda. Konu önce sosyal medyada bir kampanya olarak yayıldı ve kısa sürede de dünyanın gündemine girdi. Bunun tam da 24 Nisan 1915’in yıl dönümüne denk geldiği ve ABD de dahil dünyanın önemli merkezlerinde Türkiye’nin aleyhine bir tablo oluştuğu fark edilince bu kez devreye yeni resmi oyunlar sokuldu. Devletin resmi ajansı AA, “muhaliflerin” Ermenilere son derece insani davrandığını, kiliselerini koruduklarını ve iki yaşlı Ermeni’yi Türkiye’ye taşıyarak insanlık dersi verdiklerini öne süren hikayeler döşendi.
Ancak Agos Muhabiri Lora Baytar, AA’nın “Kendi istekleriyle Türkiye’ye gönderildiler” dediği bu iki yaşlı ile konuştu. Sirpuhi Titizyan, önce Türkçe konuşan militanların gelip evi aradığını anlattı. Ardından da Arapça konuşanların gelip size “Lazkiye’ye götüreceğiz” dediklerini söyledi. Ama, Lazkiye’ye değil, Türkiye’ye getirildiler. Türkiye’nin “Ermenilere kucak açtık” senaryosu böyle yazıldı ve oynandı.
Kesap’ta bu senaryoyu tezgahlayan zihniyet, Hrant Dink cinayetinin arkasındaki devletin adamlarını ele vermemek için de yıllardır alavere dalavere yapıyor.
Ermeni Soykırımı karşısındaki pozisyonu, 99 yıl öncesindeki duruşundan esasta farklı olmayan bir devlet aklı açısından bunların hiçbirisi de sürpriz olmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa