24 Nisan 2014

\'Yanaşma\'lığın \'Tip\' kritiği!

Güç sahiplerinin hizmetinde binbir takla atıp her söyledikleri ve yaptıklarında bir “büyüklük“ keşfeden; alkışlayıp methiyeler düzenler yanaşma, yalaka, yağdanlık, vs. gibi sıfatlarla adlandırılagelmişlerdir. Bu onursuzca tutumun en sinsicesi kapitalist ‘incelikler’le donatılı olanıdır. Sermaye rantına kul-köle burjuva yanaşmacılığı, artık tüketim olanağı hayli geniş bir pazarda bir tür “fabrikasyon”üretimiyle gerçekleştiriliyor. Yani öyle az-buz değil; “elini sallasan ellisi” denilecek kadar piyasası bol!
Türkiye‘de 12 Eylül cuntası, uluslararası alanda eski SSCB’nin kapitalist sisteme yeniden dahil olması, bu ‘tür’ün yeşillenmesine zemin hazırladı. ‘Yeni dönem’in “ruhu“na uyum gösteren ‘tür’ün birden bire türemediği, öncesinin bulunduğu, ancak zemininin güçlendiği de bir gerçek. Belirgin özelliği, uluslararası alanda en güçlü emperyalist devletin, içerde tekelci burjuvazinin iktidar temsilcilerinin eteğine tutunup, bunların dışındakilere karşı kılıç kuşanmayı ilericilik, hatta devrimcilik olarak pazarlamaktır.
Bunlar, ki bay O. Çalışlar temsilcilerinden biridir-bir dönem, 80’ler-90’lar SSCB’ne karşı Amerikan emperyalizminin savaş cephesine malzeme taşıdılar ve bununla paralel olarak ülke içinde önce tekelci burjuvazinin ‘sivil hükümetleri“ne, ardından askeri cuntaya inzibat eri oldular. ABD ve NATO karargahının hegemonyasına karşı ve içerde işbirlikçi gericilik ve faşist cuntaya direnen ilerici, devrimci ve sosyalistleri ispiyonlamaktan kaçınmadılar. Devrimci örgütlerin yönetici ve militanlarını adresleriyle, kişilik özelikleriyle, fotoğraflarıyla MİT-polis ve sıkıyönetim komutanlıklarına ihbar ettiler (Tereddütü olan ve inanmayan varsa, Hanefi Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar“ ve Vehbi Ersan’ın “1970’lerde Türkiye Solu“ kitaplarına bakabilir). Sıkıyönetim generallerinin yayımladıkları ültimatomların daha sertlerini kaleme alıp yerine getirilmesini yine generallerden isteyen Halkın Sesi, Aydınlık gazete ve dergileri etrafında kümelenmiş bu ‘tür’ün yayınları ihbar belgeleriyle doludur ve yayın sorumlularından biri de, günümüz iktidarının kalem askerleri arasında yer alan Oral Çalışlar‘dır. Aydınlık-Halkın Sesi-İP geleneğinin lideri Per-in-çek, Veli Küçük-Muzaffer Tekin-İbrahim Şahin-Korkut Eken gibi kontrgerillanın yönetici ve tetikçileriyle “milli birlik!“ cephesinde birleşmeyi “yurtseverlik“ olarak pazarlarken, bay Çalışlar da, AKP hükümeti ve Erdoğan’a destekçiliğini “ülkenin demokratikleşmesi“ ve “Kürt sorununun çözümü“yle ilişkilendirerek “demokratlık“ oynuyor!
AKP ve Erdoğan hükümetinin liberal yedekliğindeki Çalışlar, Erdoğan ve partisinin ‘devlet olma’ politikasını; bunun kavgasını “demokrasi mücadelesi” olarak göstermek için durmaksızın ter atıyor! Demokratik özgürlükleri halkın mücadelesinin ürünü olarak değil, hakim güçlerin ve devletin “rıza”lığına bağlı  gördüğünden, hakim güç blokları-çeteleri-kliklerinin iktidar çatışmasında Erdoğan’ın yanında yer almasını, özgürlük savunusu olarak gösteriyor. Yetinmiyor, başkalarının da kendisi gibi yapmasını öneriyor. O da yetmiyor, Kürt direnişini sözüm ona destekleme adına, AKP ve Erdoğan hükümetinin Kürt-Türk ve diğer tüm halk kitlelerine ve emekçilerin ileri kesimlerine yönelik yürüttüğü baskı ve saldırganlığı desteklemeyi ilericilik olarak pazarlamaya çalışıyor.  
Henüz “Gezi, iç ve dış komplocuların darbecilerin bir eylemiydi” diye açık açık yazmadıysa, bu yazmayacağı anlamına gelmez. Erdoğan “17 Aralık darbesi” mi demiş; Çalışlar’a göre de onlarca milyon dolarlık rüşvet ve yolsuzluk belgeleri, “belaltı vuruşları“ndan ibarettir. Erdoğan’a “ağır suçlamalarda” bulunulmuştur, ama “Türkiye, Başbakan’a kredi tanımış; operasyonculara, devirmecilere, ‘okumuş’ ve ‘seçkin’lere karşı; onun yanında” yer almıştır! 30 Mart bunu kanıtlamıştır vb. Sermaye ve devletinin AKP ve Erdoğan eliyle uyguladığı, ve halk açısından anlamı daha çok kan-revan; daha çok siyasal baskı; daha fazla yasak ve yasasızlık; daha fazla MİT-Kontrgerilla kuşatması olan politikalar böylece ak-pak hale gelmiş oluyor! Kaçamağı-kurnazı, liberali, bir de kolaycı bir yol bulmuşlar ki konjönktürel koşularda “primi var!”; baskıcı iktidara desteklerini maskelemek için, Kürt özgürlük hareketi ve mücadelesinin ardına sığınarak kendilerini, sözümona korumaya alıyorlar! Bana “yalaka!”; “satılık!” demeyin, “Aynı geminin içindeyiz”, diyor. Diyor da diyor! Bindiği geminin kaptanı Erdoğan; malum, oğulcuğunun filosu var!
Çalışlar o gemiye bineli hayli zaman oldu: 12 Eylül ve Özal dönemi “Türk-İslam sentezi” egemen ideolojik ortamında tohumu atılmış bir oluşumu “Militarizmin mağduru” gösterip,  AKP ve Erdoğan’ın “hükmü şahsiyetinde” en belirgin temsilini bulan her tür despotik-antidemokratik siyaseti(ekonomik-siyasal ve kültürel) savunmayı, “vesayete karşı çıkış” ve demokratik çaba olarak gösteriyor.  Ama iktidar çavuşlarına bu yetmiyor; dahasını yapması gerekiyor.  
Çalışlar-ve aynı durumda olanlar-kendisine layık görülüp dillendirilen sıfatlar nedenli boşuna alınganlık gösteriyor: bu topraklarda yaşayan insanların, dünyaya ve toplumlara, yani sonuçta insanın kendi tarihine az çok bilimsel ve insani bakış “izan”ına sahip olanları, “hükmü ferman yüce padişahımızındır!” yaltakçılığının sömürülen ve baskıyla yıldırılmaya çalışılan on milyonlarca işçi ve emekçiye düşmanca politikalara hizmet anlamına geldiğini biliyor ve buna uygun değerlendirmeler yapıyorlar. Herkes layığını bulur diye de bir söz vardır!

Evrensel'i Takip Et