26 Nisan 2014

İbret al deli gönlüm...

DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Kendimi bildim bileli, “yargı” ile ilgili bir tören varsa, orada kurumun başı çıkar saydırır da saydırır... Bir rahatlar; “hukuk var kardeşim”li rahatlama cümleleri kurulur. Sonra aynı tas, aynı hamam... Sıkılmadık mı?
“Vay büyük cesaret, Başbakana soru sordu” diye gazetecilerin alkışlandığı ülkedeyiz. 23 Nisan çocuğunun demecinde “Ne diyeceğini merakla bekler” haldeyiz. Yandaş gazetecinin “iki gram muhalefet” ile demokrat; 40 yıllık dava arkadaşının “umut” sayılabildiği günlerdeyiz. Anlaşılır belki bir yanı; “Murtaza”lardan gına geldi; “Vatan kurtaran Şaban”lardan; “Zübük”lerden...
Bir yanı anlaşılmaz. Hani Bertolt Brecht Galileo’yu anlatır ya; Engizisyon’da “haklı dava”sını satan Galileo’yu... “Dünya yuvarlaktır ve güneşin etrafında döner” dediği için yargılandığı davada, hayatı karşılığı vazgeçer gerçekten... Kilise çanları çalar, haber kısa sürede yayılır. Genç asistanı; ölüm haberini beklerken “ihanet” haberini alır. Öfkeyle konuşur: “Kahramanları olmayan ülkeye yazıklar olsun!” der, “Alın götürün görmek istemiyorum” der. Haykırır:”Şarap fıçısı! Obur herif! Kurtardın mı tatlı canını?​”
Galileo, çökmüş haldedir, ama bir ders daha verir asistanına: “Yanlış. Kahramanlara ihtiyaç duyan ülkeye yazıklar olsun!”
Yazık bize... Çok yazık.
İktidar ve “paralel”i arasındaki atışmadan “kahraman”lar ya da “umut” devşirenlere yazık.
Ne demiş;”Yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur”.
İddia ne; “paralel bilmem ne...” Laf; sanki bu halk, bu yargıyı 17 Aralık’tan sonra tanıdı. “Hukuk devletinde mahkemeler emir ve talimatla çalışmadığı gibi dostluk ve düşmanlıkla da yönlendirilemez”. Büyük laf; büyük iddia...
Ya gerçek?
İdamlardan geliyor bu halk; işkenceden, hakim görmeden yattığı yıllardan... Sokak ortasında işlenmiş cinayetlerin “cezasız” kaldığı mahkemelerden... “Adalet yok” dediğimiz “karanlık”a; daha ne kadar “kara” çalınır ki? Bu “tatava”ları haddinden fazla dinledik; tartıştık, konuştuk. Geçin efendim bir kalemde.
Kahraman lazımsa; etrafınıza bir bakın. İşinde gücünde insanların arasına; o kalabalık metrobüslere, otobüslere bakın; sokakta düşünceli düşünceli yürüyen yaşlı adama, koştura koştura bir yere yetişmeye çalışan genç kadına... İnsana bakın; insana...
Haşim Kılıç’ın konuşmasına yönelik tepkilere bakıp; bize Galileo’yu düşündüren karanlığa lanet olsun. Geçmez, geçmemeli aynı cümle içinde, farkındayım...
Murtaza’lar, Zübük’ler kadar; İnce Memed’leri de var bu ülkenin. Nâzım Hikmet’in anlattığı Antep’li Karayılan’ı var mesela. Hani, Kuvayı Milliye Destanı’nda “Ateşi ve ihaneti gördük / ve yanan gözlerimizle durduk / bu dünyanın üzerinde...” diye başlar onun hikayesi... “Antep köylüklerinde ırgattı / yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi / ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar” diye anlatır Karayılan’ı Nâzım usta. Fransız, Antep’e girince korkusundan fıstık ağacına çıkan koca kafalı bir korkak...
Nasıl olur da bir korkak, “koskoca bir destan”ın Birinci Bap’ına konur demeyin; ol hikaye odur. Saklandığı yerde bir “kara yılan”ın başını alan kurşundur, Karayılan’ı Karayılan yapan. “İbret al, deli gönlüm / demir sandıkta saklansan bulur seni / ak taş ardından kara yılanı bulan ölüm” der ve öne fırlar... Cesur bir eşkıya o an doğar.
Haşim Kılıç’ın peşin düşün hesaptan da; Galileo ya da Karayılan... Hangisi haklı?
31 Mayıs’ın, haziran günlerinin “cesur kahramanlar”ı hangi taşın arkasından çıktı dersiniz? “Tarla sıçanı kadar korkak olan”lar ne oldu da korku eşiğini aştı?
Ve kesinlikle ne doğru; “yazık kahramanlara ihtiyaç duyan ülkeye”...
Haziran direnişinde kimse “kahraman” aramamıştı etrafında bir yerlerde; “Her yer Taksim, her yer kahraman”dı o vakitler. Bak işçi yüzlerine, Yatağan'da, Grief'te, Punto'da kimse kahraman aramıyor işte. Şimdi de “çok lazım” ise, etrafa ve hatta aynaya bakman kafi... Öyle “kofti”den; öyle “bıdı bıdı” eden cinsten değil. Senden, benden, bizden hem de...
1 Mayıs’ta da at kendini sokaklara, ne çok “kahraman” var göreceksin.
Galileo’ya da kızma...
Ve kesinlikle; “ibret al, deli gönlüm...”
Önce kendinden...
Yoksa seni çok fena dar bölgeye sıkıştıracak bu yarı başkan!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Egemenlik kayıtsız şartsız doların!

Saray iktidarı, Türk lirasının parasal egemenliğine darbe vuracak bir kararla, tüm satış sözleşmelerinin döviz cinsinden yapılmasının önünü açtı. Böylece enflasyonun en temel dinamiklerinden olan dolarizasyonun eksik ayağı da Mehmet Şimşek imzasıyla tamamlanmış oldu. Türkiye’nin, başta ABD doları olmak üzere yabancı paraya bağımlılığı daha da derinleşecek.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et