27 Nisan 2014

Gerçek kahraman kitlelerdir

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç’ın, AYM’nin kuruluşunun 52. yılında yaptığı, beklenenden bile çok sert bulunan konuşması, siyaset arenasında bomba etkisi yaptı. Nitekim bu, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın (devlet erkanının da)  “kokteyle” kalmadan AYM binasını terk etmeleri ve sonrasında; Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın AYM’yi “Yeni bir muhalefet partisi!” olarak göstermesiyle görüldü. Ve beklendiği gibi CHP, MHP, BDP Haşim Kılıç’ın doğruları Başbakanın yüzüne karşı söylemesini övgüyle karşıladı.
Dün çıkan gazetelerde Kılıç’ın konuşması manşetlerdeydi! Ve her gazete kendi politik mevzisinden bu konuşmayı anlamlandırmıştı.
Evet, konuşma sert, Başbakan ve yanındakilere ağır bir tokat gibiydi!
Ama herhalde bu konuşmaya asıl önem kazandıran; dönemin yola Erdoğan’sız devam etmek isteyen sermaye güçleri ve muhalefet için “özgürlük kahramanı” arayışı dönemine denk gelmiş olmasıydı.
Tartışmaların bundan böyle bu doğrultuda seyredeceğini söylemek herhalde abartı olmaz.
Evrensel de dün Kılıç’ın konuşması ve bağlı haberleri “Vicdan yolsuzluğu” diyen bir manşetle verdi. Ama aynı zamanda bu kavganın “Kardeşler arasındaki bir kavga” olduğunu bilerek, Kılıç’ın tutumunu, sözlerindeki haklılığı ve olumluluğunun yanı sıra önceki icraatlarından ayırmadan değerlendirildi. Nitekim Mustafa Kara arkadaşımız dün, “Teferruat” köşesinde  “İbret al deli gönlüm” başlığı ile yazdığı makalede Kılıç’ın çıkışı ve onu “Yeni bir özgürlük kahramanı” olarak siyaset piyasasına sürmeye hazırlananları da eleştirerek, gerçek kahramanları nerede aramamız gerektiğine de dikkat çekti. Böylece Kara, Evrensel’in demokrasi mücadelesi anlayışını ve düzen içi muhalefetten ayrım çizgisini de ortaya koydu.
Belki burada işin siyaset boyutuna dair de birkaç şey ekleyebiliriz.
Çünkü bu ülkede sermaye güçleri; 1980’li yıllarda, 1970’lerin emek düşmanı MESS Başkanı ve 12 Eylül Cuntası’nın kadim Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’dan bir “demokrasi kahramanı” yaratmış, “Demokrasiyi onunla yeniden kurduğunu” propaganda edebilmiştir. Yine aynı sermaye güçleri, ABD’de yetişmiş bir McCarthyci olarak AP’nin başına geçirilen, bütün o 1960’lı-70’li yıllar boyunca en gerici güçlerin hamiliğini yapmayı bir siyaset tarzı haline getiren, her gün 5-10 gencin faşist militanlar tarafından katledildiği günlerde bile “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyen Süleyman Demirel’den, 1990’larda “cunta mağduru” bir “demokrasi kahramanı”, “halkın babası” yaratmıştır!
Elbette, Haşim Kılıç’tan burjuva propagandası bir “demokrasi kahramanı” çıkarabilir mi bu henüz belli değildir. Ama ortadaki “kahraman” adaylarına bakılınca, onun da “aday olma ihtimali” yok değildir.
Sistem partiler için siyaset, gerçekleri açıklamak, halk yığınlarının bu gerçekler etrafında tutum alması ve kendi taleplerini gerçekleştirmek üzere harekete geçtikleri bir mücadele değildir. Tersine onlar siyaseti halkı yedekleyecek fırsatları kullanmak üstüne kurarlar. İşte Özal’ın, Demirel’in, Erdoğan’ın krizleri çözen değil, “krizleri yöneten” ve “Ortaya çıkan fırsatları en iyi değerlendiren liderler” olarak övülmesi boşuna değildir.
Hele de demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdikleri için kentlerde ve dağlarda binlerce insanın katledildiği, darağaçlarına çekildiği, on binlerce kadın ve erkeğin onlarca yıl cezaevlerinde yattığı ve halen de binlercesinin cezaevinde olduğu, Gezi direnişinde, 1 Mayıslarda,… polis terörüne karşın alanları dolduranların, direnişlerde, grevlerde aylarca evine ekmek götürmeden direnen işçilerin, emekçilerin hiç eksik olmadığı bu ülkede, dokunulmazlık kalkanı arkasında birkaç gerçeği dile getirenlerin “özgürlük kahramanı” ilan edilmesi, elbette halkın değil, artık kendi kahramanlarını çıkarmada çok zorlanan sermaye düzeninin bir ihtiyacıdır. Tarihi yapan gücün sınıflar mücadelesi olduğunu bilenler için bir devrimde ve az çok ciddi toplumsal dönüşümlerde gerçek kahraman kitlelerdir!
Yani Erdoğan’ın “kişisel diktatörlük” heveslerine kadar varan despotik bir rejim oluşturma girişimleri karşısında AYM Başkanının tepkisi aslında hiç de “olağandışı” sayılmamalıdır. Ama buradan çıkarılacak en önemli sonuç da “Gerçek kahramanın yığınlar olduğu” bir mücadele için daha büyük bir inisiyatif ve sorumluluk almanın gerektiği bir dönemden geçiyor olmamızdır. Aksi, sermayenin “Kırk katır mı kırk satır mı?​” dayatmasına karşı seçenek göstermemekle karşı karşıya kalmaktır. Ki en kötüsü de budur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et