‘Kaset sendromu’ mu kirli bir strateji mi?
Fotoğraf: Envato
Kaset”, “şantaj”, “montaj” iddialarını Başbakan Erdoğan yeni bir aşamaya taşıdı: “Paralel yapı Anayasa Mahkemesi’ni de dinlenmiş!”
Başbakan Erdoğan, uzunca bir zamandan beri, devletin en üst makamlarının “paralel yapı” tarafından “dinlenip kaydedildiğini” iddia ediyordu. Başbakan bu üst makamları adlandırıyor; “Cumhurbaşkanını da beni de Genelkurmay Başkanını da dinlemişler. Haremimize girmişler,…!” diye meydanlardan haykırıyordu.
Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin Haşim Kılıç’ın, Başbakan Erdoğan ve Hükümetini hedef alarak yaptığı sert eleştirilerin siyasi gündeminin başında olduğu şu günlerde Başbakan Erdoğan’ın bu konuşmayla ilgili bir değerlendirmesi bekleniyordu. Ancak önceki gün Başbakan, Konya’da yaptığı konuşmada AYM Başkanı Kılıç’a doğrudan yanıt vermese de o eleştirilere; “Burada yeni bir şey söylüyorum, paralel yapı Anayasa Mahkemesi’ni de dinlemiş!” diyerek, bir “mazeret” buldu!
Başbakan Konya konuşmasında, açıkça; “Haşim Kılıç, paralel yapının elinde ‘şantaj kaseti’ olduğu için böyle konuştu, onun gerçek niyeti bu değildi!” demese de aslında konuşmanı içeriği dikkate alındığında da tam bunu söylemiş oldu.
Diğer konuşmalarıyla birleştirildiğinde Başbakanın, yargı ve emniyetteki soruşturmaların ilerlememesinin, “paralel yapı”yla ilgili tanık çıkamamasının nedeni de onların “herkes için bir şantaj kaseti yapmış olmalarının yarattığı baskıyı” gerekçe gösterdiği de burada hatırlanmalıdır.
Bu konuda Başbakanın tek tanığı herhalde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’tir (Gökçek’in tanıklığı ne kadar geçerlidir bu da tartışmalıdır elbette). Çünkü Gökçek, 17 Aralık sonrasında çıkıp Başbakanı açıkça savunamamasını, kendi hakkında cemaat tarafından hazırlanmış kasetlerin olmasına, dolayısıyla kendisine “şantaj” yapılmasına bağladı.
Şimdi Başbakan; devletin tüm yüksek bürokrasisinin, iş adamlarının, belediye başkanlarının, AKP, MHP, CHP, BDP önde gelenlerinin, medya sahiplerinin, önde gelen yöneticilerinin, askerlerin, emniyet mensuplarının, …”herkesin kasetinin olduğunu” iddia etmektedir.
Kısacası Başbakana göre Cemaat “şantaj kasetleriyle herkesi rehin almış, alemi terörize etmiş” bulunmaktadır!
Bu iddianın “çılgın bir iddia olduğu” ve “inanılmazlığı”nı, bir yana bıraksak bile şu sorular burada önem kazanmaktadır:
1-) Bir kasetin şantaj özelliği taşıması için kasette kişiyi suçlayacak bir eylemin kaydedilmiş olması gerekir. Bu yüzden de kasetin yapılmış olması “ahlaksızlık”, “şerefsizlik” olsa da bu kaseti yapan kişileri ilgilendirir. Ama kasetin içeriğindeki yasadışı, gayri meşru ilişkiler ise Hükümetin ve mahkemelerin üstünde durması gereken bir durumdur. Ki, Hükümet bu kasetler madem ki yasadışı yollarla yapılmış öyleyse içeriği de “önemsizdir” demek istiyor. Ama tam tersi, bu içeriklerin gerçek olması daha kuvvetlidir. Çünkü içerik gerçek olmasaydı, kasetler bir şantaj silahına dönüşebilir miydi?
2-) Böyle, “herkesi kapsayan bir kaset terörü” dönemi AKP Hükümeti’nin 12 yıllık iktidarının sonunda ortaya çıktığına göre, bu durumun siyasi sorumlusu başbakan ve Hükümeti değil midir?
3-) Böyle “hereksi” kapsayan bir kaset terörünün oluşması için bunu yapanların birkaç kişi olamayacağı, tersine çok sistematik, belki binlerce kişinin çalışmasıyla oluşabileceğine göre; Başbakan ve Hükümetin bütün, “İnlerine gireceğiz”, “Suçlular bulunsun”,… çağrılarına karışın, “Kaset yaptı!” diye bir tek kişinin bile bulunamamış olmasının mantıksal bir yanıtı olabilir mi?
4-) Burada son soru; Hükümet bir “kaset paranoyası” için sürüklenmiş, bir “sendrom mu” yaşamaktadır yoksa aslında gerçeğin ne olduğunu Hükümet de bilmektedir ama yolsuzluk, rüşvet, kara para aklanması,… suçlarının üstünü örtmek için oluşturduğu kirli stratejinin bir dayanağı olarak mı böyle bir “kaset terörü” oturmuştur? Her iki durumda da bu hükümet ülkeyi “kıyamete götüren” bir hükümet olmaz mı?
Soruların aslında “yanıtı içinde”dir ve bu soruların yanıt çerçevesinde de görülebilir ki AYM Başkanı’nın eleştirilerine Hükümetin laga luga dışında verebileceği bir yanıtı yoktur. Bu yüzden de “Kılıç, şantajla böyle konuşturuluyor” bahanesi icat edilmiştir.
Öyle ya “savunma stratejisi” yalanlar üstüne kurulmuşsa; ne kadar değişik yalan dayanakları oluşturulursa strateji de o kadar “dayanıklı” olur diye düşünüyorlar.
Göbelsçi kara propaganda kuramı da bunu gerektiriyor.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00