30 Nisan 2014 00:14

Değişmeyen bayramlar… çocukların değişmeyen kaderi…

Değişmeyen bayramlar… çocukların değişmeyen kaderi…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen sene bu dönemde yazdığım köşe yazılarını şöyle bir gözden geçirdim. 23 Nisan’ın anlam ve önemiyle ilgili bir yazı yazmışım. Çocukların bu ülkede uğradığı zulüm üzerine birçok örnek vermişim. “Asgari çocuk çalışma kampı” başlıklı bir yazı da yazmışım; çocuk işçilerden, emek sömürüsü stajyerlikten ve asgari ücretin çocuğun emeğinin sömürüsü için nasıl kullanıldığından söz etmişim. Bir de pres makinesinde başı sıkışarak ölen 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’dan söz etmişim. Değişen pek bir şey yok. Bir de üstelik aşağı yukarı bir yıl sonra yine aynı günlerde, çok da büyük bir rastlantı; bu ülkede çocuk olsun yetişkin olsun, iş cinayetlerinde yüzlercesi, binlercesi öldüğüne göre belki rastlantı da sayılmaz, 16 yaşındaki Çocuk İşçi İbrahim Can Duran’ın iki tonluk demir yığınının altında kalarak can vermesi… Gazetemizin 27 Nisan 2014 Pazar günkü sayısında bununla ilgili haberi de bulabilirsiniz. İbrahim Can gibi yüzlerce çocuk ağır işleri yaparken can veriyorlar. Alınmayan önlemlerden dolayı… Gerçi iş cinayetlerinde sorumluluğun bir bölümünü işçiye yükleyenler var ama… Hem de bilim insanları falan… Sadece patronlar değil… Bunu da onların vicdanına bırakmak lazım... Bazı insanların, bu kadar kolaylıkla, neden ölünebilecek işlerde çalışmak zorunda kaldığını sorgulamadan sorumluluğu işçiye yüklemek ancak sözde bilim insanlarının becerisi olsa gerek… Ya da teknoloji imkan veriyorken, maliyet korkusuyla ve iktidar hırsıyla, neden işçilerin hayatlarının yok sayıldığını sorgulamak yerine cahil(!) ya da dikkatsiz işçinin eğitilmesi durumunda iş cinayetlerinin azalacağını iddia etmek yine böyle kör, sağır ve duyarsız bilim insanlarının yapabileceği bir şey…
İş cinayetlerinden, çocuk işçiliğinden girdik ama kıyasıya, öldüresiye çalıştırılmak, çocuklara bayram armağan edilen ülke maskesi ardında bir sonuç aslında. Çocuklardan korkan, onları sevmeyen ve onlara karşı bir sorumluluk hissetmekten imtina eden bir zihniyet, bir duygu durumu yerleşmiş sosyokültürel olarak katmanlarımıza. Uslu çocukları daha çok seviyor bu toplumun yetişkinleri. Buradaki uslu, akıllı ve zeki anlamında değil tabii ki, uysal, kendisine yapılana ses çıkarmayan, söz dinleyen anlamında. Yaramaz gördüklerini de, yani devletin, merkezi otoritenin işine yaramayacağını düşündüklerini de, oradan oraya sürerek, ülke topraklarından, evinden, yurdundan kovarak, temel ihtiyaçlarından, anasından babasından, ailesinden yoksun bırakarak… Ermeni, Rum, Kürt, öteki deyip belleklerini, sevgilerini, masallarını, geçmişlerini yok ederek, onları yok sayarak çok zulmettiler çocuklara bu topraklarda. Ana dilini konuşamayan, anneannesiyle, babaannesiyle, dedesiyle, büyükbabasıyla tanışmayan, onlarla tek bir kelam edemeyen çocuklarla dolu bu toprakların tarihi… Ermeni, Rum ya da Kürt olduğunu sonradan öğrenen tarihi yok sayılmış bir sürü çocuğun öfkesinin izi var bu topraklarda…
Zorla üniforma giydirerek bayramı kutlattırmak, çocukları o koltuklara oturtup başbakancılık, bakancılık, cumhurbaşkancılık oynatmak ise, çocukların ne kadar küçümsendiğinin, onlarla dalga geçildiğinin kanıtı sanki…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa