06 Mayıs 2014 00:09

2 Mayıs, vesayet ve despotizm

2 Mayıs, vesayet  ve despotizm

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2 Mayıs sabahı bir kısmını web sayfalarından olmak üzere, bir çok gazete ve köşe yazarını diğer günlerden farklı olarak incelemeye çalıştım. Merakım, 1 Mayıs 2014’ü nasıl değerlendirdiklerini öğrenebilmekti. Konuyu ele almamaları çok küçük bir olasılıktı. Beklediğim gibi de oldu.
Özellikle AKP Hükümetleri döneminde sermaye grubu değiştirmiş gazetelerin birinci sayfaları ile köşe yazarları arasındaki uyumun paylaşmaya değer olduğunu belirtmeliyim. Bu gruba ekleyebileceğim “başka” bir grup köşe yazarını sizler nasıl gruplayacaksınız bilemiyorum. Ancak ben, el değiştirmemekle birlikte, gazete patronlarının Hükümetle arayı açmamak, mümkün ise biraz olsun yakınlaşabilmek için kadrolarına aldıkları yandaş yazarlardan bahsediyorum. İşte isimleri lâzım olmayan bütün bu yazarların hemen hepsi, 2 Mayıs’ta iki sloganı köşelerine taşımışlardı. Çoğu yaşını başını almış, mesleklerinde yıllarını doldurmuş, köşeleri olmasa bile ne aç ne de açıkta kalacak bu yazarlar, 2009 yılından günümüze çok yakın tarihi bile görmezden gelmek bir yana, tahrif ederek “1 Mayıs her yerde kutlanır, Taksim isteği art niyetli bir talep”, diğeri de liberallerimizin 2010 Aralık ayına kadar kullandıkları “özgürlükçü, demokrasi havarisi Erdoğan”. Bu koro bana bir kere daha 1930’ların başındaki Almanya’yı anımsattı. Sonrası sağır sultanın bile malûmu. Aynı koro, Ağustos 2014’de yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerine AKP adına katılacak adayı, yalnızca iki kişinin (Cumhurbaşkanı ve Başbakan) birbirlerini “ikna ederek” karar vereceği kamuoyuna açıklandığında beklenen tutumu alıp, bu süreci olağanlaştırma kampanyasının nesnesi olduğunda da benzer anımsamayı yaşamıştım.
Bu kalemşorların AKP’nin hazırladığı seçim yasası düzenlemesindeki hedefin tek parti iktidarı-despotizmin kurumsallaşması olduğunu diğer bir ifadeyle, 1930’ların Almanya’sına benzerliğimizi görmemeleri mümkün değil. Peki ısrarlarının nedeni ne olabilir? Birçok yorum yapabiliriz. Bununla birlikte, ister beğensinler ister beğenmesinler ben korkuyorlar diyorum. Korkunun insani bir duygu olduğunu, her insanın korkabileceğini bilerek. Ancak bunlar korkularına hem teslim olmuşlar hem de bundan nemalanıyorlar. Diğer insanlarla farkları bu.
Yaklaşık bir yıl önce, 28 Mayıs tarihli yazımızın başlığı “Vasilik “TSK’den” AKP’ye Geçti” idi. Hem kavramı incelemeye hem de vasiliğin-vesayetin TSK’den AKP’ye özellikle de Erdoğan’a geçtiğini kanıtlarıyla ortaya koymaya çalışmıştık. Öneri olarak da demokrasi istiyorsak, söz konusu vasiliğin iptal edilmesi, bunun için de gereğinin demokrasiyi talep edenlere düştüğünü paylaşmıştık.
Ne biri ne de diğeri. Vasiler arasında tercih yapmak zorunda değiliz. Tümü olmaz olsun. Kalemşorlar aksini yazsalar da biz bize yeteriz. Bu ülkenin halkları, barışı da eşitliği de özgürlüğü de söylemeden geçmeyelim demokrasiyi de herhangi bir vasi olmadan sağlayabilecek nitelik ve niceliğe sahip. 15-16 Haziran’dan Gezi-Haziran İsyanı’na kadar olan süreçteki isyanlarımız bile gelecek için umutlu olmaya yetecek kadar zengin.
Yanı sıra, insanlık tarihinde tek parti despotizmine karşı kazanımların nasıl elde edilebildiğiyle ilgili yaşanmışlıklarla-tarihle birlikte, siyaset biliminde konuyla ilgili kuramsal bilgiler de orta yerde duruyor. Yeter ki gereğini yapabilelim. Yazılı ve görsel medyada sistematik olarak sürdürülen ideolojik bombardımana teslim olmayalım. Siyaset biliminde de yer aldığı gibi, ülke genelinde muhalefet potansiyeli taşıyan bütün yapı ve unsurları tek parti despotizmine karşı bir araya getiremez, ortak bir eylemlilik sürecini sağlamazsak sanırım çok geç kalmış olacağız.

6 Mayıs 1972’de katledilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile 2 Mayıs 2014’te kaybettiğimiz Bülent Habora’yı saygıyla anıyorum.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa