10 Mayıs 2014 00:17

Kızıl orkestra

Kızıl orkestra

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanları milletine, diline, dinine, kafatasına, inancına, rengine, aklına, fikrine göre ayıran, kıyıma gönderen bir “ideoloji”yi anlamak ne mümkün! “Onu doğuran karın” kapitalizm elbette, nedenleri malum; ya peşine takılan onca insan?
Dünyanın dört bir yanında 70 milyon insanın katledildiği bir “küresel trajedi”nin bittiği gün 8-9 Mayıs... Çoğu sivil 23 milyon Sovyet yurttaşı; çoğu sivil 20 milyon Çinli... 4 milyon Endonezyalı sivil mesela... 3 milyonu Polonya’da, 6 milyon Yahudi’nin soykırımı sonra...
Onca film, onca kitap, onca yazılmış çizilmiş eserden sonra, anlatmaya gerek var mı? Nasıl anlatılır ki hem?
Direnenleri hatırlayalım biz. 10 milyondan fazla kayıp veren Kızıl Ordu’nun insanlık adına büyük direnişini en başta. İşgal edilmiş Sovyet topraklarında ve Avrupa’nın her yanında dağlarda, şehirlerde verilen partizan savaşlarını... Ve belki en anlamlısı İtalyan, Alman komünistlerinin faşizme verdiği o büyük direniş... Grevleri sabotajları, gerilla savaşını, o çok değerli “istihbarat”ları.
Ve “kızıl orkestra”... Almanları faşizme direnişe çağıran “...vicdan sahibi herkes Almanya’nın Avrupa’da yaptıklarına isyan ediyor. Gerçek değerlere sahip çıkan herkes, gamalı haçın altında Alman halkının isminin lekelenmesini tüyleri ürpererek izliyor. Acı içindeki insanlığın nefreti bütün Alman halkının omuzlarına çökmüş durumda...” yazılı bildirinin sahipleri... Üyeleri Gestapo tarafından idam edilen “Kızıl Orkestra”. Nazilerin çözemediği şifrelerle vericiler kuran; “çalgıcı”, “orkestra şefi” ve “piyanist”lerin uyumla çalıştığı; Nazi ana karargahına kadar sızan kahramanlar... Sonra, beş öğrenci ve bir profesörden oluşan Münih’in “Beyaz Gül” grubu... Ve çok daha fazlası...
Evet; faşizme karşı mücadelenin her koşulda mümkün ve elzem olduğunu kanıtlayan çoğu isimsiz milyonlarca gerçek kahramanın zaferidir 9 Mayıs.
Bir grubun adı olsa da; faşizme direnişin formudur aslında “Kızıl Orkestra”... İster Berlin’de bir doktor, ister Kuzey Çin dağlarında bir gerilla, ister İtalyan işçisi, ister Yunan direnişçisi olsun. Arnavutluk’ta bir tütün dükkanını, Almanya’da bir ithalat-ihracat şirketini; direniş merkezine dönüştüren akıl. Nazilerin kontrolündeki demiryollarını bile, işçiler eliyle “bilgi” yoluna çeviren örgütler... Avrupalısı, Afrikalısı, Asyalısıyla faşizmin dev savaş makinesine direnen dev bir “insan orkestrası”...
Farklı seslerden ortak bir ses yaratan bir insanlık orkestrası...
“İnsanlık tarihi ezen ve ezilenin mücadelesinin tarihidir” diyen o manifestonun insanlarıdır onlar. Kömürden bir hayat yaratan sınıfın; demirden bir dünya kuran sınıfın; faşizme karşı yazdığı destanın kahramanları... Nazım’ın deyişiyle “...seninkiler / bizimkiler / bütün namuslu dünyanınkiler...”
Bertolt Brecht, der ya hani; “onu doğuran karın hâlâ verimli” diye; şüphe yok yaşıyoruz bu dünyada. Görmemek ne mümkün!
Mesele o “kızıl orkestra” nerede?
Nedendir bu “kakafoni”ye maruz kalışımız; neden konuşmayı, tartışmayı unutmuşların dilinden aynı tek sesli nakaratlar dinleyişimiz.
Nedendir; kulaklarımızı iğdiş eden bu çirkinliğe karşı; çok sesli bir orkestranın baskın olamayışı? “Birlik”, “birleşik”, “cephe” sözcükleri havada uçuşurken hem de...
Neyse; dün 9 Mayıs’tı... Ve “ne güzel şey hatırlamak seni” insanlığın Kızıl Orkestrası...
İdam sehpasında “hayat”a seslenen 18 yaşındaki kadın partizan Tanya’nın sesiyle seslendin hayata: “kardeşler / hoşçakalın / kardeşler / kavga sonuna kadar / duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler...”
Elbet umutluyuz; “bütün namuslu dünyanınkiler...” onlar; yine gelirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa