13 Mayıs 2014 00:04

Söz özgürlüğü

Söz özgürlüğü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkeyi yönetmeye soyunanlar eğer demokrasiyi içtenlikle yönetim biçimi olarak benimseyemiyorlarsa, iktidarlarına yöneltilen eleştirilere de saygı duymalılar. Bilinir ki gerçek demokrasi bir tahammül rejimidir. Düşünceyi ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, medyanın iktidarın uydusu haline getirildiği, insanların temel hak ve özgürlüklerinin dikkate alınmadığı, emeğin paspas edildiği ülkelerin adlarında demokrasi sözcüğü bulunsa da o tür ülkeler totaliter ülkelerdir. Tek adamın buyruğu ile yönetilirler. İnsan hakları ile uluslararası insanı koruyan normlarla sorunları vardır hep.  Dünyada örnekleri içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bile varlıklarını korumaktadır. Türkiye’ye gelince ilginç bir yönetim konumu var ortada. Başbakan Erdoğan belli ki cumhurbaşkanlığına hazırlıyor kendini. Parlamentoda çoğunluğuna kabul ettirdiği tek adamlığı, başkanlık sistemi ile pekiştirerek ülkeyi yönetme sevdasında. Buraya kadar bir itirazımız yok. Hem nasıl olsun ki. Zaten kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkmış devlet erkinin önemli tüm kurumları da Başbakanlığa bağlanmış. Adalet sistemi nicedir sancılı, medya iktidarın talimatları doğrultusunda bir tür kapalı devre gazetecilik/televizyonculuk yapıyor. Kamuoyu bilgilenemiyormuş ne gam.  Yani AKP ve Başbakan açısından her şey yolunda gidiyor. Ama Başbakan Erdoğan yine de huzursuz, sinirli ve öfkeli. Alın son Danıştayın yıl dönümünü kutlama törenini. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu kürsüde konuşuyor. Konuşuyor da ne diyor? Kimseye sözlü saldırıda bulunmuyor, kimseyi aşağılamıyor, salt iktidarın kimi icraatlarına, yanlışlarına muhalif her yurttaş gibi eleştirilerini dile getiriyor. Erdoğan hiddetle konuşmacının sözünü kesiyor, azarlıyor ve salonu terk ediyor. Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanı da Başbakanı izliyorlar ve salondan ayrılıyorlar. Şimdi şu devlet erkinin haline bakar mısınız? Eleştiriye karşı nasıl bir tahammülsüzlük. Nasıl bir ham öfke. Hani biz ileri demokrasi içinde yoğrulup gidiyorduk ya. Bırakın ilerisini, demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile işlediği hangi ülkede böyle bir sahneyi yaşayabilirsiniz. Şahsen bendeniz ne duydum ne de tanık oldum. Ha bir de Başbakan Erdoğan’ın sıkça kullandığı “Cübbeni çıkar da gel” sataşması var. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’a, şimdi de Avukat Metin Feyzioğlu’ya. Biz bunlar 50’li yıllarda kaldı zannediyorduk. Rahmetli Menderes de kızdığı rektörlere, hakimlere ‘Kara Cübbeliler’ diye sözüm ona hakaret ederdi. Demek ki aynı anlayış günümüze de yansımış. Yazık.   
Siyasetin ucu normal yurttaşa da bulaşan düzeysiz atışma/tartışma ve kavgalarından olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum. Sıkça bir bilge düşün insanına, bir deneme ustasının yazılarına dönüyorum. Montaigne’i (1533-1592 Çev. Sabahattin Eyüboğlu)  okudukça insanın, insanlığın günümüzde geçmişten alması gereken ne çok ders var diye düşünüyorum. Kitabın denemelerinden biri Söz Özgürlüğü başlığını taşıyor. Şöyle diyor üstat Montaigne : “İster sözle olsun, ister davranışla, zorbalığın her çeşidinden nefret ederim. Düşüncenizi duyular yoluyla aldatan gösterişlere her zaman karşı koymuşumdur. Üstün sayılan insanlara yakından bakınca anladım ki çoğu, herkes gibi insandır”… Diyor ve sürdürüyor: “Kralların şaştığım tarafı, hayranlarının bu kadar bol olmasıdır. Her şeyimizi emirlerine verelim, ama düşüncemiz bize kalsın. Önlerinde bükülen dizlerimiz olsun, aklımız değil”
İşte böyle sevgili okur. Bir yandan siyaset üzerine yazmayayım, halkımızın nasılsa keyfi yerinde. Taş koymanın ne alemi var diyorum ama bir yandan da yazarın sorumluluğu ağır basıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa