Çocukların bağımlılığı mı, yoksa bağlanma ihtiyacı mı?
Pazartesi bir konferans izledim. Bu konferansın çağrıştırdıklarıyla ilgili yazmaya çalışacağım. Konu, eğitim ve medya okuryazarlığı idi ve televizyonda eğitim programları yapan iki kadın program yapımcısı ve sunucusu, konferansı veriyorlardı. Konu önceden bu şekilde belirlenmiş olmasına rağmen, genel olarak çocukların, televizyon ve sanal dünya bağımlılığı gibi şeyler konuşuldu ve okullarda medya okuryazarlığı derslerinin neden olması gerektiğine ilişkin fikirler ortaya atıldı. Okullarda neden medya okuryazarlığı derslerinin bulunması gerektiğine ilişkin fikirlerini savunurken, konuklar, bir araştırmadan örnek verdiler ve günümüzde çocukların yüzde 80’inin televizyonda izleyecekleri programlara kendilerinin karar verdiğini ve ortalama günde 4.5 saat televizyon seyrettiklerini belirttiler. Bunun yanında sosyal medya bağımlığı, İnternet bağımlılığı, bilgisayar oyunları bağımlılığı gibi konuları da konuşarak çocukların bu olgulardan korunması gerektiğine vurgu yaptılar. Konferansı veren bu konukların kim olduğu önemli değil aslında. Birçok uzman yetişkinin, anne babanın (Ki konferansı veren iki kadın da anneydi), öğretmenin, pedagoğun, eğitim bilimcinin, psikoloğun çeşitli ortamlarda çocukların ve gençlerin bu bağımlılığı üzerinde konuştuğuna tanık olmuşsunuzdur defalarca. Hastalıklı olarak görülen bu bağımlılıktan çocukların korunması için gerekli önlemlerin alınması gerektiği, yasaklamak veya kontrol etmek gibi bazı davranışçı yöntemler önerilir.
Kanımca, bu öneriler yetişkinler tarafından yapılırken bazı yanlışlara düşülür. Ortaya çıkan ve bağımlılık olarak adlandırılan bu durumun aslında bir sonuç olduğu gözlerden kaçar. Çocukların ve gençlerin bağımlılık olarak nitelendirilen bu davranışlarının, onların, yetişkinler dünyasının kontrolcü, baskıcı, engelleyici özelliğinden kaçmak ve kendilerine bir yaşam alanı açmak için seçtikleri bir yol olduğu düşünülmez, anlaşılamaz. Zaten konferansta çocukların yüzde 80’inin televizyonda seyrettikleri programlara kendilerinin karar verdiği şeklindeki ifade de, çok ilginçtir, dil sürçmesi olmasa bile, konferansı verenlerin engelli algılarının bir yansımasıdır belki de. Seyredecekleri televizyon programına karar vermek de olsa, çocukların neyi yapacaklarına karar verdiklerinin şaşkınlıkla ve dehşetle karşılanması, onlara karar alma konusunda uygulanan sistematik baskının bir göstergesidir
Çocuklar ve gençler kendi içlerine kapanarak, yetişkinler dünyasından uzaklaşarak, kendilerini izole ederek, yetişkinlerle (anne babalar, öğretmenler, vs.) aralarına duvarlar örerek, sadece kendilerinin anlayabileceği bir dil üreterek kendilerine ait bir yaşam alanı yaratmaya çalışırlar. Dışarıdan bakıldığında, bu, bağımlılık gibi görülebilir. Buna, bu yaşam alanının dışındaki yetişkinler bu adı taktığına göre, tek yönlü, gayet yanlı bir adlandırmanın, nitelendirmenin varlığından bahsetmek yanlış olmaz. Buna bağımlılık adını verenlerin, ne kadar uzman bilim insanları olsa da, anne ya da baba olduklarını unutmamak da gerekir.
Çocuklar ve gençler, günlük yaşamda, eğitim ortamında, iş ortamında, sokakta, dağda, kırda, bayırda kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerini ortaya koyabilecekleri, kendilerini gösterebilecekleri, kişiliklerini geliştirebilecekleri, özgürce oyun oynayabilecekleri, üretimde bulunabilecekleri, konuşabilecekleri, özgürce hata yapabilecekleri ve hatalarından öğrenme zevkini tadabilecekleri bir yaşam alanına sahip olmadıkları için, neyi nasıl öğrenecekleri veya öğrenmeleri gerektiği onlara dikte edildiği için, yabancılaşarak, kendileriyle yetişkinler dünyası arasına bir duvar çekerler. O duvarlar aşılamaz gibi görünür. Yetişkinler onları birer yabancı gibi algılamaya başlarlar. Anne babaların ağzından, sık sık şu lafı duyabilirsiniz: “Artık sanki bir yabancı gibi…” Yetişkinler, kendilerinin de çocuklar ve gençler tarafından birer yabancı gibi algılandıklarını hissederler ve bundan şikayet ederler.
O duvarların aşılamaz gibi göründüğünü belirttim yukarıdaki paragrafta. Şunu da eklemek lazım… Sanki bir duvar varmış gibi de görünür. Ne duvarlar aşılamazdır, ne de duvar vardır. Çocukların ve gençlerin televizyona, bilgisayara, İnternet’e, bilgisayar oyunlarına ya da herhangi bir nesneye yönelik geliştirdikleri sözde bağımlılığın şunun önemli bir göstergesi olabileceğini unutmamak gerekir: Anne babaya ve kendilerini ait hissetme arzusunu taşıdıkları topluma güvenli biçimde bağlanma ihtiyacının…
Evrensel'i Takip Et