Hastalık, kaygı ve iğrenme
Yeme davranış kalıplarımızda ve hastalıklardan korunmada iğrenmenin yeri yadsınamaz. Yere birisi tükürdüğünde veya balgam çıkarttığında, burnunu karıştırdığında ya da tuvaletten pis kokular geldiğinde iğrenmeyen yok gibidir. Ortalama bir hijyen kaygısıdır bu. Ve denebilir ki sağlıklı yaşam için yararlı davranışlardır.
Peki, sağlığımıza risk oluşturduğu için mi refleks olarak iğreniyoruz tüm bu durumlardan? Başka bir ifade ile sağlık için risk yaratan her bir durumdan neden iğrenmiyoruz? Misal onca kanserojenden iğreneni duydunuz mu hiç? Belki de burada iğrenmenin yerini kaygı, korku alıyor, ne dersiniz?
Kaygı ve korku ile karşılaştırıldığında iğrenmenin daha etkili bir sağlık belirleyeni olduğunu söyleyebiliriz. Sanırım uç bir örnek vermek daha aydınlatıcı olacak. Misal geçen yüzyılın ortalarına kadar tenya adlı barsak paraziti şeritlerini yutmak kilo verdirici bir yöntem olarak kullanılıyordu. Bu yönteme başvuranlar arasında opera sanatçıları dahi yer alabiliyordu. Düşünsenize bir başkasının çıkardığı gaitadan elde olunan paraziti yutmayı! Ama şimdilerde artık kilo verdirici ilaçlar var. Kimi zaman ölümcül sonuçlar doğurabilse de bu ilaçlardan iğreneni sanırım duymamışsınızdır. Ama yan etkilerini düşünerek kaygılanmayan yok gibidir, değil mi?
Kendi adıma barsak parazitinden öleni duymadım ama kilo verdirici ilaçlar için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Fındık tuvalete düşse yiyecek insan tanımıyor olabilirsiniz ama misal Çernobil felaketi sonrası “radyasyonlu çay, fındık” tüketmeyen kaç insan görebildiniz? Demek ki mesele salt hastalık etmeni olmasından kaynaklanmıyor.
Geçen yüzyılın başlarında bilim insanları mikropları yeni yeni tanınmaya başlamıştı. Hastalık etmeni mikroplar bir bir keşfedilmeye başladığında insanların iğrenme duyguları daha bir kışkırtıldı. Mikrop saçıcı ne varsa kapanlarla yakalanmaya başlanmıştı artık. Sokaklarda kurulan kedi kapanlarından tutun da, okullarda sinek toplama kampanyalarına kadar geniş bir yelpazede iğrenme duygusu üzerine kaygı, korku inşa edildi. Sonrasında süreç kol gücünün yerini kimyasallar almaya başladı: Misal DDT ve diğer böcek öldürücüler ve tarım ilaçları...
Evet, artık ayva ve armutlarda kurt göremiyoruz. Onun yerini ‘insanın kurdu’ misali kimyasallar aldı. Ve çağın hastalıkları peşi sıra boy vermeye başladı. Kanser bu eksende ilk akla gelenler arasında.
Kapitalizm öncesi dönemle karşılaştırıldığında savaş nedeni ile ölümleri bir kenarda tutacak olursak hastalıklara bağlı ölümlerde insan soyu tarihte ilk defa ömrünün hastalıklar nedeni ile kısaldığını görecek. Dünya Sağlık Örgütünün belirttiği üzere tarihte ilk kez hastalıklara bağlı ölümlerde şimdiki neslin ömrü bir önceki nesilden kısa olacak. Bunu giderek artan şeker hastalığı ve ilintili hastalıklara bağlıyor uzmanlar. Şimdi buna bir de kanseri eklediğimizde durum daha da vahim demektir.
Evet, kapitalizm öldürüyor. Bu eksende dünden bu yana iğrendiklerimizi gözden geçirip arınmakta yarar var. İşe kapitalizmden iğrenmekle başlamakta yarar var.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et