Mezarlıkta korkudan ıslık çalan adam!
Uluslararası alanda yalnızlaşma, her vesileyle çeşitli ülke temsilcileri ya da kurum ve kuruluşlarla kavgaya girmesi, şu ya da iç ve dış politika tutumunun eleştiriliyor olması o hükümetin, o ülkenin gücünün yerinde, itibarının yüksek olduğunu göstermez. Ama tersine o ülkenin uluslararası planda sözünün dinlenmediğini, itibarının giderek azaldığını (olmadığını) gösterir.
AKP Hükümetinin komşularına “yeni Osmanlıcılık kılıcı” sallarken, Suriye ve Mısır politikası üstünden kendi müttefikleriyle de çatışmaya girdiği günlerde AKP ideologları, bu tecrit olmuşluğu, “değerli yalnızlık” diye yücelten bir propagandaya da giriştiler. Ama bu “değerli yalnızlık” tezi kimseyi ikna etmediği gibi Hükümeti de yolundan dönmesi için bir manevra dayanağı olmadı.
Tersine bu hamaset üstünden ilerleyen AKP Hükümeti, Gezi direnişi, 17-25 Aralık yolsuzluğu ve rüşvet skandalı karşısında oluşturduğu, özgürlük düşmanlığını, hırsızları, rüşvetçileri savunma hattı; sadece hükümetleri değil, az çok özgürlük, insan hakları kaygısı güden basın, insan hakları,… örgütlerini düşman ilan eden bir savunma hattına savruldu. Nihayet gelinen yerde AKP Hükümeti, Batı ülkelerinden gelen resmi (ABD, AB’nin ve başlıca ülkelerin dış politika sorumluları ve sözcüleri) eleştirilere, elçilerin açıklamalarına, misafir devlet yetkilerinin her tür eleştirilerine; ne doğru, ne yanlış bakmadan, anında ve kavgacı bir üslupla yanıtlar veren bir tarzı benimsedi. Öyle ki kredi derecelendirme kuruluşlarını bile Türkiye’ye karşı özle bir düşmanlık yapmakla suçlama noktasına gelindi.
Nitekim dün Başbakanın; partisinin gurubunda yaptığı konuşmada bu konuda ne kadar büyük bir sıkıntı yaşadıklarını gösterdi. Gerçi Erdoğan’ın sözleri yine üst perdedendi, ama konuşmasının bütünü; Fredoom House’ın eleştirileri başta olmak üzere Türkiye’nin demokratikleşme değil despotizmin egemen olduğu bir ülke yolunda girdiği, Erdoğan’ın otokratlaştığı doğrultusundaki eleştirilere karşı en aptal diplomatların bile inanmayacağı, kanıtları alt alta sıralama gayretinden ibaretti. Bu da açıkça tecrit olmuşluğun çaresizliğini yansıtıyordu.
İnternet yasağı, basının ve basın özgürlüğünün baskı altına alınması, HSYK Yasası, MİT Yasası ve yargı üstünden girişilen yargıyı Başbakana bağlama girişimleri karşısında yapılan eleştirileri “Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarına Türkiye düşmanlarının saldırısı” olarak göstermek bir aciz ve tecrit olmuşluğun çaresizliğinden başka neyle açıklanabilir ki!
Erdoğan’ın konuşmasında, “Kimse Türkiye’ye parmak sallayamaz” diyerek meydan okuyucu tavrını sürdürmesi de bu çaresizliği, köşeye sıkışmışlığı saklayamadı, saklayamıyor.
Erdoğan ve Hükümeti hangi gerekçelere sığınarak durumlarını açıklarsa açıklasın, şu bir gerçek sadece Batılı hükümetler değil, Batı kamuoyu ve kamuoyunu oluşturan kurumlar da Erdoğan’a ve AKP Hükümetine açtıkları kredileri kapatmış görünmektedirler.
Rum kökenli Kıbrıslıların, AİHM’de Türkiye aleyhine açtığı, 2001’de mahkumiyetle biten, ama mali hükümlerinin uygulanması ertelenen kararının önceki gün yürürlüğe konması; Batıda AKP Hükümetinin “kredisinin tükenmişliğinin” ifadesi olarak anlaşılması gerekir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde ve aylarda AİHM’den de öte çeşitli Avrupa ve ABD kurumlarında (resmi ya da gayriresmi) Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Irak sorunu, Suriye sorunu, el Kaide vb. terörist guruplarla ilişkili sorunlar, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sorunları,… ilgili konularda yeni kararların, yaptırımların çıkması sürpriz olmayacaktır.
Ve bunlar da herhalde, özel olarak “Türkiye düşmanlığı” yapılmak için üretilmiş değil, ama AKP Hükümetini Türkiye’yi sürüklediği bataklığın ürettiği ya da kışkırttığı sorunlar olarak görüldüğü ölçüde anlamlı olacaktır.
Hele de bu “AKP Hükümetinin kredisini kapatan” resmi ya da gayriresmi odakların iç ve dış sermaye odaklarıyla birlikte AKP’yi iktidara getirip yakın zamana kadar da onun iktidarını destekleyen odaklar olduğu dikkate alındığında bu “kredi tükenmişliği”nin, hemen değilse bile kısa bir süre sonra etkili sonuçları olması da kaçınılmazdır.
Dünkü grup konuşmasında Başbakan, mezarlıkta korkudan ıslık çalan adam gibi konuşması bunu fark ettiğindendir.
Ama 12 yılık iç ve dış politikasının gelip dayandığı bu yerde Başbakan ve partisi için bu sorunları aşmak için kolay bir yol yoktur!
Evrensel'i Takip Et