15 Mayıs 2014 00:37

Menderes dersleri

Menderes dersleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Demokrat Partisi gerçeğini dün kaldığımız yerden deşmeye devam…
Haksızlık etmeyelim:
Sadece fukara köylüler, emekçiler değildi DP’ye bel bağlayan…
Münevverlerin ve sol-sosyalist aydınların dikkate değer kısmı da yeni partide ışık görmüş… Demokrasi beklentisi içine girmişti…
DP’ye açık veya örtülü destek sunulmuştu…
Belki burada yakın zamana kadar kimi solcularda dahi umut yaratan AKP ile DP’nin cazibe merkezi haline gelmesi arasında paralellik kurulabilir…
Bir cümle ile ifade edersek:
AKP gibi Demokrat Parti de toplumsal beklentileri… Bunalmış kitlelerdeki umudu örgütledi…
Asılları ile değil, vehmedilen sıfat ve imajları ile iktidara ulaştılar… Meşruiyetlerini ürettiler…
DP’nin seçim serüveninin başına dönersek, nasıl beklenmeyen zaferi heybelerinde bulduklarını görürüz…
Bayar liderliğinde girdiği 1946’daki ilk seçimde kaybeder… Hile tartışması ve itirazları sonuç vermez, muhalefete düşer…    
DP’nin tarihi 14 Mayıs 1950 zaferi ise toplumsal tepkinin kendiliğinden akışının başarısı gibidir…
Zira DP önderliği, kendilerinin bile Meclise taşıyacak oy oranına ulaşacağından emin değil…
Şevket Süreyya Aydemir’den nakledeceğim anekdot böyle diyor:     
“1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara ve CHP muhalefete hazır değildi… Ve bu çelişme daha seçimler öncesindeki ilk tahminlerle başlar….1950 seçim sonuçları için takdir za’fı, her iki partide de müşterektir. Bunun en açık ve reddedilemez delili, 1950 seçimlerinden önce, 22 Şubat 1950’de başlayan ve birkaç gün devam eden şu, CHP ve DP temsilcileri konuşmaları, yahut pazarlıklarıdır ki…” (Aydemir; s.151)
“Demokrat Parti öncülerinin… Halk Partisi’ne, hiç olmazsa liderlerinin seçilmelerini sağlama bağlamak için bazı anlaşma şekilleri teklif ettikleri de birkaç defa açıklanmıştır.”  (Aydemir; s.152)
Ama yorgun CHP’nin tatmin edemediği, yıldırdığı kitleler 14 Mayıs 1950’de DP’yi omuzlar, iktidara taşır…
Ama o kitleler vaadini unutur… İktidar sürecinde kendini yeniden inşa eder…
Demokrasi diyerek iktidara gelen DP, faşist yasa ve uygulamalarla adım adım diktatörlüğe yöneldi…
Bu süreçteki en kritik adım da CHP’yi kapatma maksadına binaen Tahkikat Komisyonunun kurulmasıdır…

FESAT YUVASI CHP’Yİ KAPATMA KOMİSYONU

Süreç şöyle işler:
DP Meclis Grubunda ‘Tahkikat Komisyonu’ ve ‘Yetkiler Kanunu’ için tebliğ hazırlanır.  
Tebliğ olağanüstü kararların hazırlık ilamı mahiyetindeydi:
“C.H.P.’nin yıkıcı, gayrı meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyet ve hakikatinin nelerden ibaret olduğunu tahkik ve tespit etmek üzere, bir Meclis tahkikatı açılmasına, grubumuz ittifakla karar vermiştir.” (s. 396)
Hedef CHP’dir…
Nitekim 15 Nisan 1960’ta, iki DP’li vekil, Baha Akşit  veMazlum Kayalar, Meclis riyasetine 6 maddelik önerge verir.
CHP ve muhalif basın hakkında araştırmalar, soruşturmalar yapmak üzere 15 kişilik  ‘Meclis Tahkikat Komisyonu’ kurulması teklif edilir…
Gerekçe:
CHP’nin gayrımeşru hale geldiği, halkı silahlandırdığı, orduyu siyasete alet ettiği, hücre teşkilatı kurduğu, bir kısım basının da bu gayeleri desteklediği suçlamaları…
Amaç CHP’nin kapatılmasıydı…  
Sabırsızdılar:
Komisyon 3 ay içinde tahkikatı bitirecek!..
Veee.. Mecliste teklifin müzakeresi başlar. (18 Nisan 1960).
İnönü de söz alır. Ve RT Erdoğan’ın Afyon’da iktibas ettiği, “Sizi ben de kurtaramam”ihtarının da yer aldığı konuşmayı yapar…
Şöyle der:
“Bu takrir (önerge) kabul edildiği andan itibaren siyasi hayatımız, tamir ve deva kabul etmez bir uçuruma atılacaktır… Gayrı meşru bir tasallutu kabul etmeyeceğiz.”
İnönü’ye göre bu önergenin hülasası, seçime gitmeye cesaret edemeyen bir iktidarın topyekûn baskısıdır.
İnönü, DP’lilerin ‘Fesat yuvası’ olarak gördükleri CHP’yi kapatma teşebbüsüne karşı uyarıları bitmedi:
“Eğer bir idare, insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ihtilâl olur. Böyle bir ihtilâl bizim dışımızda ve bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” (s. 396)
İnönü’nün tarihe geçen bu uyarısı aslında 1957 seçim kampanyası sırasındaki çağrısının tekrarıydı:
“Eğer DP’nin şansı varsa benim sağlığımda çekilmek lütfuna uğrar. Onları ileride müdafaa edecek tek adam ben olacağım…”
Peki İnönü ne istiyordu: Seçim…
Artık gazetelerde konuşmalarına yer verilmeyen…
Meclisteki oturumlara katılmama cezası kesilen İnönü, seçime gidelim, diyordu…
Başvekil Adnan’a aracılarla haber yolladı:
‘Adnan Bey Meclis’te çıkıp seçim desin, kendisine kürsüden desteğimi açıklayacağım…’
Vatan Cepheleri gibi, yeni kutuplaşma ve baskı politikalarına yöneldi… Dinlemedi…
Sonucu biliyoruz…

İNÖNÜ GİBİ DP’NİN AKÎL ADAMLARI DA MENDERES VE BAYAR’I UYARDI AMA…

Başvekil Adnan Bey 28 Nisan’da, Prof. Ali Fuat Başgil’e telefon eder.
“Aziz Hocam… Nasihatlerinize, her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var…. Hemen bu akşam Ankara’ya hareket etmenizi rica edeceğim.”  
Rica, kabul görür. İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuku Profesörü 29 Nisan’da Başkent’e iner. Çankaya’ya çıkar…
Yemekte kendisine, bu alınan tedbirlerin kitaptaki yeri ve genel vaziyete dair mütalaası sorulur.
Başgil özetle, ‘Meclis’in tahkikat komisyonu kurması anayasaya aykırı değil. Fakat bu komisyona verilen yetkiler, anayasa dışıdır’ görüşündedir. Nakleder…
Genel vaziyete dair mütalaasını verir:
“Son derece ihtiyatlı davranmanızı tavsiye ederim sayın reisicumhur.  Önce anayasaya tamamen uymadığına göre, salâhiyet (yetki) kanununu tatbik etmemelisiniz. Bu bakımdan tekrar gözden geçirilmesi için kanunu tekrar Meclise geri göndermelisiniz. Bilhassa, gençliğe karşı çok sert tedbirler almamalısınız…”
Ama dinleyen kim(!)
Bayar: “Ben hiçbir şekilde bu görüşe katılmıyorum. Bilakis, son derece sert davranmak  ve tahrikçileri, nümune-i imtisal olmak (başkalarına misal teşkil etmek) suretiyle cezalandırmak lâzımdır. Hükümet makamlarının çalışma tarzı, şimdi böyle olmalıdır…” (s. 416)
Başgil, Reisicumhur Bayar’ın “cezalandırmak” yerine “tenkil” sözcüğünü kullandığını duyup, ürkmüştür…
Zira, en ağır şekilde bastırmak, ezmek, çiğnemek manasına gelir, tenkil…
Emin olmak için “Tenkil değil de tenkit mi demek istediniz” diye sorar…
Ne münasebet!.. Bayar üstüne basarak cevap verir:
“Tenkit zamanı çoktan geçti. Şimdi tahrikçileri tenkil zamanıdır…” (s.416 )
Başgil, Bayar’ın görüşlerine katılmaz…
Bu konuşmanın ardından Prof. Başgil Hocanın isteği üzerine, ‘Gizli toplantı’ya geçilir. Odaya Bayar, Menderes, Zorlu ve Koraltan’ın dışında kimse alınmaz… Tahkikat Komisyonu Başkanı bile…
Kesin teklifini yapar, Ali Fuat Başgil:
Menderes Hükümeti istifa etsin… Muhalefetten isimlerin de katılımıyla mutedil bir kabine oluşsun… Bi’ nevi Mili Birlik Hükümeti… Ve anayasaya aykırı kanunlar böylece kaldırılsın…
Şevket Süreyya’nın yazdığına göre Menderes müspet yaklaşır:
“Eğer bu buhranın sebebi benim şahsım ise, hiç tereddütsüz derhal istifa ederim. Yerimi, arkadaşlarımdan birine terk ederim…”
Bayar ise aksi fikirde:
“Bu şekilde hareket zaaf alameti olur. Ve rakiplerimizi cesaretlendirir. Bilakis metanetimizi ispat etmek ve son derece sert tedbirler almak yoluna gitmek lâzımdır…” (s. 416)
Toplantı biter… Gece yarısı Bakanlar Kurulu toplanır ve karar verir: İstifa yok, yola devam!..
Sonucu biliyoruz…


MENDERES DİKTASININ TERÖR DALGASINDAN EŞİKLER

Esasında her biri yeniden ele alınması gereken baskı ve uygulamaları ancak anarak geçeceğiz…
DP’nin zihniyetini sergileyen en önemli hadiselerden ilk akla gelenler:
* Ekim 1952’de Ege gezisine çıkan İnönü saldırıya uğradı… CHP binası taşlandı… Geziyi tamamlayamadan Ankara’ya döndü…
13 Ocak 1951’


DP’YE OY VERMEYEN KIRŞEHİR İLÇE YAPILIR

Menderes diktasının tarihe geçen belki de en pespaye örneği Kırşehir’in ilçe yapılmasıdır…
30 Haziran 1954 yılında çıkarılan kanunla, “Kırşehir Vilayetinin Kaldırılmasına, Nevşehir Kazasında (Nevşehir) Adiyle yeniden Vilayet Kurulmasına” karar verilir…
Suçu: Millet Partisi ve onun yerine kurulan CMP’ye oy vermesi..
Menderes pişkince savunmaktan geri de kalmaz:
“Kırşehir faciası diyorlar… Eğer memlekette ilçe kelmak bir facia ise memleketimizde halen 500 ilçe vardır.” 
Dikkat buyurun: ‘Kırşehir’i istisna sanmayın…
Bu hadiseden 15 gün önce, yine oy vermeyen Malatya cezalandırılır… Ama o şanslıdır… İkiye bölünür, Adıyaman’ı doğurur…
Menderes’e toz kondurmayan medyadaki AKP trolleri belki bu meselede de söz almak ister…
Döne döne tek parti döneminin trajikomik hikâyelerini anlatmaktan sıkılırlarsa belki izah ederler…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa