17 Mayıs 2014

İşçi sınıfı ve siyasetçi sınıfı

İşçi sınıfının varlığı, davranışları, karakteri üzerine yapılan tüm tartışmaları yeniden ele almayı gerektiren bir fotoğraf var karşımızda.
Öfkesini yenemeyip işçi yakınlarına saldıracak kadar meşruiyetini yitiren iktidar siyaseti değil sadece sınıfta kalan. İşçiye, emekçiye dayalı siyaset yapma özgüvenini yitiren muhalif yaklaşımlar da sınıfta kaldı.
Türkiye siyasetinin ağırlık merkezinin gün geçtikçe sağ muhafazakarlığa kayması, ezilen, haksızlığa, ayrımcılığa uğrayanların güçlü bir siyasal özne haline gelemiyor olmasının sorumluluğunu nerede aramalıyız?
Bir dönem seçkinci yaklaşımlara teslim olup toplumla bağlarını koparan siyasal hareketlerin şimdi bunu telafi etmek için sağ popülizme teslim olması ibretlik bir siyasi tarihin özetidir.
Halkın büyük çoğunluğunun sadece inanç ya da kimliğe dayalı tercihlerle değil, aynı zamanda sosyal yardım politikaları ile merkez partilerinin arka bahçesi haline getirilmesi karşısında sol, sadece aydınların, eğitimli çevrelerin ilgi odağı olarak kaldı.
Kişisel öfkesi ile tüm ülkeyi rehin alan bir siyasal iktidar liderliğinin içine girdiği ruh hali Soma’da bir kez daha patladı. İş kazası kavramını yeni keşfetmiş olmanın ötesinde, bizzat fiziki şiddet uygulayacak kadar öfkesini kontrol etmekten uzak bir Başbakanın yanında, yakınında çalışanlar da aynı cinnet hali içinde hareket ediyorlar. Ne ölçekte provokasyonla karşı karşıya kalınmış olursa olsun, yere düşene tekme atacak kadar kontrolden çıkmış bir nefretin hangi hırslardan beslendiğini tahmin etmek zor değil.
Yaşanan katliamı sistem sorunu olarak ele almak yerine aile dramları üzerinden ele almayı tercih eden medyanın yönlendirdiği kitle psikolojisinden elbette bir alternatif arayışı çıkmayacaktır.
En büyük krizlerin bile alternatif siyasal arayışlara zemin oluşturabilmesi için ortada ciddi umut içeren iddiaların olması gerekir.
Sadece iktidar eleştirisi yapmakla kalmayıp toplumda güven oluşturacak bir toplumsal siyaset öznesinin aşağıdan yukarıya inşası elbette zahmetli bir iştir. Dilinizi, örgütlenme biçiminizi, her şeyinizi yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kılan bu zahmetli süreç elbette bir boyutu ile de öğrenme işidir.
Hep halka öğreten olmayı tercih eden yaklaşımlarla bu ezberlerin, alışkanlıkların aşılması kolay olmayacaktır.
İşçi sınıfı ne zaman nasıl ayağa kalkar bilinmez ama siyasetçi sınıfının tüm itibarını yitirdiği bir dönemi yaşıyoruz.

Evrensel'i Takip Et