Soma, alamet, kıyamet ve sınıfsallık
Fotoğraf: Envato
Dün bu köşede, Soma’da Başbakanı protesto eden bir işçi yakınının iki özel tim polisi tarafından derdest edilmiş haldeyken Başbakanın basın danışmanı tarafından tekmelenmesi; “AKP zulmünün fotoğrafı” olarak gösterilmişti.
Elbette bu doğruydu ama bu olaydan birkaç dakika sonra Başbakanın bir markette, bir genç işçiyi ve Başbakanı “Katil” diye protesto eden bir kadını yumruklaması, “AKP zulmünün fotoğrafı” dendiğinde birinci fotoğrafı bile gölgede bırakacak bir mahiyetteydi!
Doğrusu bir düzenin, bir sistemin zulmünün fotoğrafı olacak iki vakanın art arda gelmesi, herhalde çok az rastlanacak bir olaydır.
Şair, yaklaşan devrimi işaret ederken, “Çok alametler belirdi kıyamet yakındır” diyordu. Çünkü kıyametin (devrim) bir alametle gelmiyor, art arda gelen, sıklaşan alametlerle gelmekte olduğunu haber veriyordu.
Elbette bu sistemde sarsıntılara yol açacak alametler, büyük yalanların söylendiği ama bu kör gözüm parmağına yalanların da çöktüğü, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvetin… alıp yürüdüğü, her türlü ahlaksızlığın, yalanın, karalamanın ortalığı kapladığı, sistemin her türden temsilcisinin halk indinde itibarsızlaşmasına yol açan sayısız olayların sökün ettiği haldir. Bu açıdan bakıldığında; Soma’daki işçi katliamı ve bu katliamı aklamaya yönelik girişmeler de aynı ölçüde sistemin çöküşünün, sistem savunucularının yüzlerindeki maskeyi çekip sıyıran, toplumda infial uyandıran “alametler” kategorisindendir.
İşte büyük işçi katliamında “kıyamet alameti” yalanlar ve gerçekler:
İddia 1- Patron, Hükümet, bakanlar, sendika temsilcisi ve yandaş basın; “Bu işletme, örnek bir işletmedir” diyorlar. Çalışma Bakanlığı, “Bu işletmeleri yılda iki kez denetliyoruz. En son mart 2014’te denetlendi, bir sorun yoktu” diyor.
Gerçek: Denetimden geçer not aldıktan iki ay sonra ortaya çıkan “trafo patlaması” ya da “kömür yangını” (Facianın nedeni hâlâ bilinmiyor!) sonucu yüzlerce işçi hayatını kaybetti!
Demek ki; ya hiç denetleme yapılmamış, işçilerin dediği gibi denetçiler önceden “Biz geliyoruz!” diye patronlara haber göndermiş ve “mıntıka temizliği”nden sonra gelmişler ya da “denetçiler” restoranlarda ağırlanmış, patron temsilcilerinin söylediklerini esas alıp “olumlu” raporu düzenlemişler! Dolayısıyla denetleme yapılmamış ya da yanlış yapıldığı için Hükümet, ilgili bakanlık ve üst bürokrasisi, denetçileri ve işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini denetlemeyen sendika yöneticileri yüzlerce işçinin hayatını kaybetmesinden doğrudan sorumludur.
İddia 2- İşçi katliamının üstünden dört gün geçtikten sonra patron bir açıklama yaparak; “Kazadan beş dakika öncesine kadar iş güvenliği ile ilgili bütün göstergelerdeki değerler ‘normal’di. Ancak anlaşılmaz biçimde bu kaza olmuştur” diyor.
Gerçek: Son ana kadar bile “İş güvenliği ile ilgili bütün göstergeler normal” olduğu halde ortaya çıkan “trafo patlaması” ya da “kömür yangını” sonucu yüzlerce işçi hayatını kaybetti!
Demek ki; ya patron yalan söylüyor ya da göstergeler doğru kriterleri göstermeyecek biçimde kurulmuş, bu nedenle doğru değerleri gösteremiyor. Bu da bu kazanın bugün olmasına değil bugüne kadar olmamasına şaşmamak gerektiği anlamına geliyor. Bu da yine patronun, işyerindeki iş güvenliği ile ilgili sorumluların ve bu uygulamaları denetlemekle yükümlü sendika yöneticilerinin ve Bakanlık denetiminin (denetçilerinin) yüzlerce işçinin hayatını kaybetmesinden sorumlu olduğunu gösteriyor.
Demek ki, “örnek işletme” nitelemesi, “Kime göre örnek?” sorusuna yanıt verilmeden anlaşılmaz oluyor. Nitekim Soma’da bu katliamın yaşandığı işletme için “örnek işletme” diyenler, patron, Hükümet, denetçileri ve sendikacılardır.
Patron bu işletmeden kârına kâr katmış, bürokratlar, bakanlık yetkilileri, sendikacılar da ondan nemalanmış oldukları için bu işçi cehennemine “örnek işletme” diyorlar.
Onların “örnek” dediği işletme ise işçiye göre bir sömürü cehennemi bir köleleştirme merkezi ve nihayet bir toplu ölüm çukuru!
Demek ki “iyi işletme” nitelemesi tamamen sınıfsal; sömüren sınıf için iyi olan işçi için cehennem oluyor!
Doğrusu, sınıfsallık da herkes için ancak bu kadar açıklanabilir!
Demek ki bu büyük işçi katliamının siyasi ve manevi sorumlusu Hükümet, özelleştirme ve taşeronlaştırmanın, daha çok sömürüyü destekleyen ekonomi politikaların savunucularıyken, katliamın maddi sorumluları da patrondan işyerinin iş güvenliği sorumlularına, bakanlık ve denetçilerinden işçi sendikasının yöneticilerine uzanan ilgililerdir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00