20 Mayıs 2014 00:41

Hayatta kalma ve sınıf olma davası!

Hayatta kalma ve sınıf olma davası!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Soma katliamı için yürütülen adli soruşturma çerçevesinde, içlerinde Soma Holdingin Başkanvekili ve firmanın CEO’su (patronun da oğlu olan) Can Gürkan’ın da olduğu 25 kişi önceki gün gözaltına alınmıştı. Bunlardan sekizi tutuklandı.

Patron Alp Gürkan hakkında hiçbir soruşturma açılmadığına göre, demek ki savcılık olayı basit bir “teknik ihmal”e indirgemiştir. Yani iş güvenliği için gerekli önemler (yaşam odaları yokluğu, kullanılan malzemeden “tasarruf” için ucuz ve teknik bakımdan yetersiz malzeme kullanılması, iki vardiyanın işçilerinin aynı anda ocakta bulunmaması zorunluluğu…) gibi patronu ve işletme yönetimini doğrudan ilgilendiren konular soruşturmanın kapsamına alınmamıştır. Oysa facianın dördüncü gününde yaptıkları basın açıklamasında firmanın sahibi Alp Gürkan’ın “Eğer bu kaza üç dört ay sonra olsa kimse ölmeyecekti” demesi bile sorunun basit bir teknik sorun olmadığını, iş güvenliği açısından gerekli önlemler alınmadan, gerekli yatırımlar yapılmadan işletmenin faaliyete geçirildiğini göstermektedir. Ki bu da facianın arkasında işleme müdürünü aşan biçimde bir firma sorumluluğu olduğunu, bu haliyle işlemenin faaliyete geçmesi için izin veren bakanlık yetkililerinin de doğrudan sorumlu olduğunu göstermektedir.

Kısacası böyle, dünya ölçüsünde infial uyandıran, 301 işçinin hayatını kaybettiği bir işçi katliamının soruşturmasının, basite indirgenmesi önceki pek çok başka “iş cinayetinde” de olduğu gibi, Soma’da da bir “kamuoyunu yatıştırma tutuklaması” yapıldığını göstermektedir.

Bunun anlamı ise bir süre sonra, kamuoyunun dikkatinin artık dağıldığı düşünüldüğü bir döneme girildiğinde, “kanıtların toplandığına kanaat getiren” mahkeme tutuklu teknik sorumluları da salıverecektir!

Sonrası artık firma avukatlarının yeteneğine kalacaktır. Dava üç yıl mı sürer, beş yıl mı sürer, hiç mi bitmez, bunu bilmek zordur. Ama benzer pek çok davanın hiç bitmediği, izleyenlerin “yorularak” davaların raflara kaldırıldığı bu davaları az çok izleyenlerin bildiği bir gerçektir.

Kısacası Soma’daki katliamın sorumlularının ortaya çıkarılıp hesap sorulması sorunu, sadece adli bir sorun değil, bir yanı belki adli ama asıl büyük yanı siyasi olan çok yönlü bir mücadele sorunudur. Çünkü bu katliam, Hükümetin ve sermayenin özelleştirme ve işçi sınıfının kazanımlarına yönelik saldırılarıyla bağlantılı bir katliamdır. Ve dolayısıyla bu dava özelleştirme, taşeronlaştırma, işçilerin haklarını gasbetme merkezli ekonomi politikalarının mahkum edilmesi davasıdır. Dolayısıyla sorunun bu boyutunun kamuoyunda tartışılması bu politikaların sahibi ve savunucularının siyaseten ve hukuken sorumluluklarının ortaya konması ve “cezalandırılması” gerekir.

Yine Türkiye Maden-İş yöneticilerinin, bu büyük katliamda kendi üstlerine düşen, patronun iş güvenliği yönetmeliğini uygulaması için bir mücadeleyi yürütmeyerek cinayete suç ortalığı yaptığında da herkes hemfikirdir. Dolayısıyla sendikacıların bu katliamdaki suç ortaklıklarının teşhir edilmesi ve işçilerin bu kişileri sendikalarından kovacakları bir mücadele içine girmelerinin yanı sıra somut suç ortaklıkları ortaya çıktığı kadar da adli yargının önüne çıkarılmaları sendikal mücadele bakımından önemlidir.

Ancak bunların olabilmesi için Soma’nın maden işçileri, sınıftan yana sendikacılar ve sendikalar, tüm işçi sınıfımız ve emekten yana çevrelerin, önlerine çıkarılacak sayısız oyunu bozarak verecekleri bir mücadele ile mümkün olduğunu söylemeye bile gerek yok. Yani bu mücadele işyerinde, sokakta, TİS masalarında, sendikalarda, işçi kurultaylarında, Mecliste (emekten yana vekiller tarafından) her gün ve dikkatimizi hiç dağıtmadan sürdürmemiz gereken bir mücadeledir.

Çünkü bu dava, işçinin canını koruma davasıdır.

Çünkü bu dava, işçinin insan olarak kabul ettirilmesi davasıdır.

Çünkü bu dava, işçi sınıfının sermaye ve hükümetlere kendisinin, bir sınıf olarak kabul ettirmesi davasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa