Birinci sınıf futbol
Tribünlere localar yapılırken bas bas bağırdık. “Futbolu ait olduğu sınıftan koparmayın” diye. Yaptınız locaları tribünün tam göbeğine.
Yayın hakları ihaleleri sırasında yırtındık. “Satılan senin futbol izleme özgürlüğün, kazanma ihtimalindir” diye. Tribünlerin sesini en çok kısan aldı ihaleyi.
Sponsor pazarlıkları sırasında çok söyledik. “Kapitalizmde vermeden almak yoktur. Gün gelir o sponsor şirketler ipotek koyuverir senin forma aşkına” diye. Şimdi sponsor firmanın ismi kulüpten önce geliyor.
Kombine biletler furya olduğunda dedik. “Kombine takımına fayda gibi görünür ama futbolun renklerini yok edecek” diye. Şimdi gelsin deplasman yasağı, gitsin e-bilet.
Takımlar şirketleşmeye başladığında, “Oooh futbolumuz kalkınacak” diye düşünenlere “ Metin Kurt’un “Futbol arsada güzel, borsada değil” sözünü hatırlattık.
Çünkü denklem ortadaydı. Futbolu güzel yapan her şey, onun üretkenliğindeydi; tüketiminde değil. Futbolu futbol yapan üreten sınıfın kendini ifade ettiği sahalar, tribünlerdi. Onların oynadığı oyun, söylediği marş, hazırladığı tribün pankartıydı. 20-25 yıl oldu futbolun endüstrileşmesi. Lakin, denklem o kadar yalın ki. Kapitalizm elini attığı her alanda hakim ve ezilen sınıflar yaratıyor. Şirkete dönüşen futbol da şimdi kendi emekçilerini yarattı. Üst sınıfa sıçramanın en kestirme yolu futbolculuktu. Ama o işin arka yüzünün öyle olmadığı ortaya çıktı. Kapitalizm futbolcuyu, tribüncüyü dahi dışlar oldu.
Ülke tarihimizin en büyük iş cinayeti yaşandı Soma’da. Her gün televizyonda görmemize rağmen tümünü tanıyamadığımız Süper Lig oyuncularını düşünün. Her takımı, hepsini, yerlisi yabancısını, ilk onbirini yedeğini. Onların tümünden daha çok insanı verdik toprağa Soma’da. Binlerce ev için hayat artık eskisi gibi değil. Türkiye ayakta. Sorumluları istiyor insanlar, tüm devlet baskısına rağmen kardeşleşiyor.
İşte bu iklimde, spor sahalarından ortak bir ses yükseldi Soma’da öldürülenlere karşı. Futbolcu, taraftar fark etti ki Soma’da ölenler sınıf kardeşleri. Milyon dolar ya da asgari ücret karşılığında çalışanlar arasında tamamen zıt bir hayat var gibi görünse de; para orada teferruat. Emeğini satıp, birilerine sırtından para kazandırdıktan sonra trilyonluk futbolcu, genel müdür, asgari ücretli madenci hepsi aynı gemide. Biliyorlar ki canları sudan ucuz patronlar için. Biliyorlar ki, aslolan para. Onlar parayı çuvala sokacak birer aracı sadece. Kalantor yöneticinin futbolcu kardeşim derkenki ses tonuyla, bakanın işçi kardeşim vurgusu aynı samimiyetsizlikte.
Çok iyimser olmayacaksa, futbolcular da bunun farkına vardı diyeceğim. Süper Lig’in en popüler oyuncularından biri olup, yayıncı kuruluşun kadrolu yorumcusuyken Tümer Metin’in madenci çocuğu özgeçmişini gördük. Galatasaray, Beşiktaş sahaya Soma’ya selam göndererek çıktı. Fener, Trabzon, Anadolu takımları, basketbolcular, Drogba’sı, Arda Turan’ı, Madrid’i seferber. Patronlar sıcak ölümü örtbas etme peşindeyken, futbolcular emekçileşti. Futbol unuttuğu sınıfını hatırladı.Futbolcular yerin iki kilometre altında yaşam pahasına çalışan madencilerin, kendi ışıltılı yaşamlarına kıyasla ne kadar karanlıkta olduğunu gördüler. Kaderlerinin ne kadar ortak olduğunu da. Sırtından artı değer üretilen her sınıfın aslında öz kardeş olduğunu öğrendiler, bir günde.
Kapitalist düzende birincil kimliğin sınıftır. Sınıfına göre davranırsın. O yüzden patronunu savunmaya çalışan maaşlı işletme müdürü; patronundan daha çok tiksinti veriyor . Patron sınıfının gereğini yapıyor, işçilerin ölümünü umursamıyor. Ama maaşlı çalışan müdürün ölen arkadaşlarını, kendi kimliğini, sınıfını satıp patronun yanında saf tutması; sendikanın ters takla atması en aşağılık, en satılmış davranış.
Ligler bitti, altın on birler seçildi tam bugünlerde. Birinci sınıf futbolu kim oynadı, kim tarihe geçti derseniz, Soma’da ölen kardeşlerini hatırlayıp sınıf dayanışmasını canlandıran futbolculardır derim. Soma’da emeğini satarken katledilen kardeşlerimizi de, onları hatırlayan futbolcuları da unutmama sözü verir, saygıyla kenara çekilirim.
Evrensel'i Takip Et