21 Mayıs 2014 00:02

Eller yukarı… istikamet maden ocağı!..

Eller yukarı… istikamet maden ocağı!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyen yok… Görünürde.
Bir kısım tweetçi müsterih olsun…
Elbette kimse zorla sokmadı madene onları…
Başlıktaki ifadeler tabii ki kurmaca…
O tarz eski devirlerde, kölelikte filan kaldı…
Malumunuz… Ücretli kölelik sistemi kapitalizmde işler pek öyle yürümüyor…
Çok şükür “özgürüz”...Aç kalma özgürlüğümüzü tepe tepe kullanır, madende çalışmayabiliriz…
Taa ki…
Kapitalist/ekonomik terörün açlıkla terbiye etme sınırına kadar…
Misal… Soma’da yaşıyor ve toprağımız var ise kıt kanaat geçinir, kendi yağımızda kavrulabilir… İdik…
Öyle de yapılıyordu…
Katliamdan kurtulan, ölümden dönen işçinin dediği vakte kadar:
“Çiftçiyi bitirdiler, tarımı bitirdiler, bizi madende çalışmak zorunda bıraktılar.”(birgün.net, 15 Mayıs 2014)
Hülasası…
Maden ocağına mecbur kadim mülksüzlerin yanına…
“Topraktan karın doymuyor gari” diyen müşkül köylü kitlesi de dizildi…
Meselenin bu yanı ucundan konuşulmaya başlanınca...
Soma katliamı üzerinden, ikidarın çiftçi kıyımı/proleterleştirmesi harekâtı gündeme gelince…
Çiftçi Sen’li arkadaşlarımı aradım…
Tütün Sen’in Somalı Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ile Üzüm Sen Genel Başkanı Adnan Çoban, olay mahallinde köyleri dolaşıyordu…
Ali Bülent, oğlu madende ölen işçi babasının hazin “keşke”sini nakletti:
“Oğlum borçlarımız için madende çalışmak istedi, önce karşı çıktım…
Borçlarımızı kapatalım, oğlum madende çalışmasın diye tütün diktim ama para kazanma yerine 2500 lira zarar ettim.  Tarladan para kazanmış olsaydım oğlumu madende çalıştırmazdım…”
Binlerce köylünün hikayesiydi bu anlatılan…
Nedeni de sır değil…
AKP’nin büyük iştahla devraldığı neoliberal politikalar ile buna göre şekillenen Türkiye’nin tarım politikası:
Taban fiyatı, gübre ve kredi desteği gibi enstrümanlarla devlet çiftçiyi destekliyordu…
Bu bitti, devlet köylüyü şirketlerin insafına terk etti…
“Soma, bütün olup bitenlerin gözle görülür hali” diyor Ali Bülent Erdem…
“Tütün Yasası ve TEKEL’in özelleştirilmesi ile Somalı üretici tütünü bıraktı. Üretimden kopan köy gençleri boşa düştü… Yedek iş gücü olarak madenlere koştu… İlkel çalışma koşullarına ve düşük ücrete boyun eğdi… Ayrıca çalışan işçilere karşı işverenin kozu olmak gibi bildik pozisyona düşürüldü…”
Adnan Çoban meselenin başka bir veçhesine işaret ediyor:
“Örgütlenme ve mücadele deneyimi olmayan köylüler, bu özellikleriyle maden işçisi oldu… Açlık tehlikesi, sınıf bilincinden yoksunluk ile birleşince kötü çalışma şartlarına karşı çıkamadı… Sendikasını işverenin kucağına düşmesine ses edemedi… Sonuç ortada…”
Evet, ortada…
Ya işsizlik ve açlık ya maden!
Vaadi bundan ibaret kapitalist terörün sunduğu seçenekleri seçme özgürlüğüne sahipti onlar da…
Sadece toprağından koparılan eski köylü, yeni işçiler değil…
Ezelden beri mecburi maden istikametinin yolcuları da…
Babalarının yüzündeki kömür karasında hayat haritasını gören evlatlar da, ata yadigarı o sarı baretleri kapıp, maden dehlizine gittiler…
“301” oldular…
Vasiyetleri ‘Yeter!.. Hesap sorun!..’ olsun…

Satır altından notlar...

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER
CNN Türk’te, Ahmet Hakan’ın programında (19 Mayıs 2014) eski Maden Mühendisleri Odası Başkanı, meselenin pek tartışılamayan yönüne işaret ederken olayı özetledi:
“Soma madeninde maliyet düştü deniliyor… Soruyorum:
Maliyetin düşmesinden kim faydalandı?..
Maden (Kamu işletmesi) TTK’de iken 3-4 bin lira alan işçinin maaşı mı arttı (özel şirkete/taşerona devredilince… Yooo tersine, 1200-1300 liraya düştü aylık ücreti…
Hadi diyelim, sadece orada çalışanları değil, bütün Soma’yı, bütün Türkiye’yi düşündü Hükümet…
Az maaş vererek maliyeti düşürüp kömürü, kömür kullanılarak üretilen elektriği mi ucuzlattılar da halka mı faydası dokundu?
Öyleyse kime?..
Maaşı düşen işçinin, düşük ücretle çalıştırılarak maliyeti düşürülmesine rağmen kömürü daha ucuza alamayan halkın faydasına olmadığına göre….
301 kişinin ölümüne neden olan (Hükümetin örnek maden olarak gösterdiği) Soma Madendeki maliyetin düşürülmesinin kime faydası dokundu?​”
Ayrıca… Demek ki neymiş: İşveren/kapitalist için işlerin iyi gitmesi hepimiz için işlerin iyi gitmesi anlamına gelmez… Miş.
Bilakis… İşçiler ne kadar çok kaybederse patron o kadar çok kazanır…
Kapitalistlerin kazanması toplumun da faydasına olduğu ise kuyruklu yalan! 
Tıpkı işçilerin işveren kapitalistin ekmeğini yediği üç riyası gibi…

FITRATTA DEVAMLILIK…

‘Devlette devamlılık vardır’ vecizesinin ruhu niyetine…
Tayyiban’ın ‘Ulu Hakan’ı Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’ndan devrin ‘Soma’sı Bartın Kaymakamlığına çekilen telgraf:
“Umumi ocaklarda böyle sakatlıklar olması madenin cümle husussundandır… eceli kaza mukadderat-ı ilahiden olduğundan….”
(27 Temmuz 1878, MMO’nun 2011’deki Zonguldak İş Güvenliği Sempozyumu’ndan aktaran Y. Özdil, Hürriyet, 17 Mayıs 2014) 
Başbakan RT Erdoğan, katliam mahhali Soma’ya döner ve bildirir:
“Kömür ocaklarında bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var.”
(15 Mayıs 2014)

İŞ GÜVENLİĞİNE ALLAH KORKUSU GÜVENCESİ

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, Star gazetesinden Fadime Özkan’a konuşmuş…
‘301 ölü can’a mezar olan maden ocağındaki cinayetin sebebini açıklamış: Ocakta denetim sorunu yok, Allah korkusuna ihtiyaç var.
Yani…
“Oraya giden arkadaşım mutlaka mesleki uzmanlığı ve vicdanıyla bu teftişi yapmıştır…. Hiçbir şey maddi kurallarla düzenlenemez ve düzeltilemez. İçine mutlaka inanç, duygu ve maneviyat katmamız lazım… İşçilere bir zarar gelirse bunun hesabını veremem ben Allah’a demesi lazım…” (19 Mayıs 2014)
İş güvenliği kime emanet… Ve hesap soracak adres neresi anladınız mı?

İTÜ MADEN ÖĞRENCİLERİ: YASIMIZ İŞGALİMİZDİR…
Günaha girmişler…
Başbakanı, bakanı, hükümeti… Ve dahi maiyet medyasını dinleyip ‘301 ölü can’ için secdeye baş koyup, duaya durmamışlar…
Yasa değil isyana çıkmışlar
Soma katliamından evlerini temizleyerek hesap sormak için… İTÜ Maden Fakültesini işgal etmişler…
4 günlük direniş sonunda haysiyet kazandı:
İTÜ yönetimi  katliamcı Soma Holding Patronu  Alp Gürkan ve İsmet Kasapoğlu’nu, Fakülte Akademik Danışma Kurulu üyeliğinden çıkarmayı kabul etti…

ÖLDÜRÜLECEK YAŞTASIN ÇOCUK…
Görüntüsünü değilse bile o fotoğrafı görmüşsünüzdür… İzmir’de ‘Soma Katliamı’ isyanı sırasında 10 yaşında çocuk gözaltına alınmak istenmiş… De …
Belki altını ıslattığı için yavrucak, paçayı yırtmıştı… 
Sanıyorduk… Hayır… Valilik açıkla yapmış:
10 değil, 13 yaşında… Korktuğuna dair emare yok… Islaklık ? “Islaklığın TOMA’ların eylemci gruplara su ile müdahalesi sırasındaki ıslanmadan dolayı olduğu değerlendirilmektedir.” (19 Mayıs 2014)
Yani? “Öldürülecek yaştasın….” Berkin gibi, demiyorum… Nazım Hikmet’in O Vietnam’lı çocuk şiirini hatırlamaya çalışıyorum…
“Öldürülecek yaştasın, diyordu…”   
Nasıldı o dize ve niye aklıma düşmüştü?

GÖZALTILARA ZARRAB MODELİ (Mİ?)

Galiba deliller yeterince karartıldı…
Sayın kamuoyuna yeterince enformasyon sağlandı ki…
Bu kadarı da fazla isyanı büyümesin inceliği gösterildi ve …
‘Gaz alma’ vakti geldiğine karar verildi…
“Adalet” ince eleyip sık dokudu…
Gözaltı ve tutuklamalar başladı…
Elbette büyük baş(lar)a dokunulmadan…
Bu hassasiyeti görünce  aklıma geldi…
17 Aralık “darbesi”nin mağduru Reza Zarrab 40 küsur günde tahliye olmuş…
Yetmemiş… Türk bayrağı fonu önünde icraatın içinden programına çıkmış…
Gazete mülakatları filanla imaj temizliği yapılmıştı…
Acaba… Reza modeli ile benzer süreç ‘Soma’ hadisesine de uygulanır mı?
Olmaz demeyin …Turgay Ciner’in sınıf dayanışmasını hatırlatırım…
Daha cesetlere ulaşılmadan Habertürk, Soma Madenciliğin patronunu ağırlamıştı sayfalarında…
Bence o kıvrak PR’cı kız şimdiden PR planlamasına başlamıştır…
‘Tayming’ kollanıyordur…
Bakalım ilk gazetecilik başarısını kim gösterecek?
Sabah mı Akşam mı? İn mi cin mi?
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa