E be çocuklar, siz ne ara bu hale geldiniz?: ‘Küçük’
Fotoğraf: Envato
İkincikat yapımı “Küçük”ü izleme olanağını yeni yakaladım.
Genç, üretken ve yetenekli Yazar Sami Berat Marçalı’nın ilk yazdığı oyunmuş, yeniden elden geçirmiş, Eyüp Emre Uçaray sahnelemiş.
Ne yalan söyleyeyim, oyundan çok rahatsız oldum ve çıkarken eleştirmen dostum Robert Schild’e de sevmediğimi/beğenmediğimi söyledim.
Böylelikle (acullüğümden olsa gerek), Sevda Şener Hoca’nın yıllar önce bana lütfettiği: “Oyundan çıkar çıkmaz fikir mülahaza, mütalaa falan serdetme, sabahı bekle, düşüncelerinin tamamı değişebilir” nasihatine ihanet ettim.
Ne kadar haklıymış Hocaların Hocası!
Sabah uyandığımda oyunu sevmiştim.
SAMİ BERAT
MARÇALI’NIN YAPTIĞI
Yazar, varolan düzenden ve yaşayış biçimlerimizden dolayı çocukların ne ölçüde etkilendiklerini ve yarattığımız şiddet ortamında bu şiddet olgusunu nasıl deneme isteğiyle dolduklarını konu edinmiş. Dahası şiddetin doğu-batı çatışmasını, çocukların nasıl yetiştirildiklerini ve kişilerin çocukken yaşadıkları her türlü şiddetten ve anılarından ne denli etkilendiklerini eşelemiş.
Ya çocuklar bu şiddeti “bizzat” denemek isterlerse?
İşte o zaman, ne tür bir kaosun çıkabileceğinin simülasyonunu (“benzetim” anlamında kullanıyorum) ortaya sermiş.
Zor bir işi gene becermiş.
GÜNLÜĞÜMÜZDE VAHŞET VAR
Düşündüm de, şunun şurasında birkaç ay önce çocuklarımız, öldürdüğü kedinin videosunu paylaşan Eskişehirli üniversite öğrencisiyle TV kanalları aracılığıyla tanışmadı mı?
Bu öğrencinin yatağına pisleyen kediyi 20 kiloluk damacanayla ağır şekilde yaraladığına an be an tanık olmadı mı?
Yaralı kedinin son anlarını görüntülerken sapığın: “Sen daha ölmedin mi lan” diye çığırışını duymadı mı?
Ya da başka bir örnek: Çin’de “Canlı hayvanlardan anahtarlık yapma” vahşetine, yerdeki halının üzerinde oyuncak otomobilini itelerken, TV kanalına göz ucuyla dahi olsa bakmadı mı?
Kanada’da faaliyet gösteren hayvan haklarını koruma örgütü At Savunma Koalisyonunun Quebec kentindeki bir tesiste atlara yapılan işkencelerin dakikalarca süren gizli kamera görüntülerini anlamadı mı?
Oyundaki Kadın karakterinin: “Çocuklar, siz ne ara bu hale geldiniz” sorusunun yanıtı acaba bu sorularda mı?
BU OYUNU GÖRÜN
“Küçük”, izleyicisine çocukların merakına ve acımasızlığına tanık etmesini sağlıyor. Bence ebeveynlerin mutlaka izlemeleri ve kimi “şey”leri bu oyundan öğrenmeleri gerekiyor. Özel bir okulda okuyan dört lise öğrencisi, birbirlerine cinsel kimliklerini ve korkusuzluklarını kanıtlamaya çalışırlarken, aile öyküleri de “faş” ediliyor. Yalan söylemeye ve şiddete meyilliler. Ellerine düşen aciz bir insana yapmak istediklerinin ise yukarıda örneklediğim vahşet haberlerinden hiç farkı yok. Korkuyu, acıyı, kanı, kadınlığı ve erkekliği merak ediyorlar. Onlar merak ederken, izleyicinin kanı çekiliyor. Derken, Sami Berat Marçalı’nın saptamalarındaki doğruluk su yüzüne çıkıyor. En vahşi sahnede önümde oturan genç seyirci gülüyor. Gülmek ne kelime, kahkaha atıyor.
Vahşet yanı başımda...
İçim ürperiyor.
YARATICILAR
Doğacan Oflas, Onur Antik, Deniz Özen’in müzik düzenlemeleri iyi, ama finalde daha yumuşak bir eser beklediğimi itiraf etmeliyim.
Güney Zeki Göker’in efekt çalışması başarılı.
Erkan Kolçak Köstendil’in ışık tasarımında duygu, düşünce, atmosfer, derinlik, perspektif, üç boyutluluk yok!
Arzu Koç’un giysilerine söz etmemeliyim. Koç’un dekorunda sahnedeki ögeler dekorun fiziksel yönüyle uyumlu.
Esra’da Esme Madra’ya, kendi kuralları olan sesbilimsel, retorik, prosodik bir dizge biçimi üzerinde biraz daha çalışmasını eleştirmen “amca” olarak salık vereceğim, yoksa oyunculuk yeteneği salkım saçak üzerinden dökülüyor. Girdiği renkli yolda yürümesini diliyorum.
Melda’da Tuğçe Altuğ’a ne laf ederim ne de laf ettiririm, ama henüz coşkularını okutmada yeterli değil, ruhsal bir durumu çabuk yakalayamıyor. Diyeceğim: “Ha gayret Sevgili Tuğçe…”
Mert’te Memetcan Diper, rolden çıkmıyor, dolayısıyla varlığına inanmamız gereken “Mert” karakterinin yanılsamasını sahnede olduğu sürece bozmuyor.
Tuğrul’da Barış Gönenen, oyunculuğunda tutarlılığı ve bütünselliği koruyacak birimleri bilen kıratta bir oyuncu. Tuğrul’un duygularını duygusal olarak gayet iyi sahiplenmiş. Kutlamalık bir karakter çiziyor.
Deneyimli Oyuncu Veda Yurtsever İpek’in sezgileri, Kadın’a can verirken yaratıcılığının bileyicisi, itici gücünü oluştururken hem ayakta, hem de yatakta karakterin canlılığını, fiziksel ve psikolojik yönelimlerini sergilemeyi asla savsaklamıyor. Kadın’ı adeta Veda Yurtsever İpek’in bedeninde biçimlendiriyor.
OYUNUN KOLEKTİF BAŞARISI
Antonin Artaud (1896-1948): “Tiyatro, seyircinin cinayete yatkın eğilimlerini, erotik saplantılarını, yabanıllığını, karabasanlarını, yaşam ve nesneler karşısında ütopik duyumunu, hatta kana susamışlığını içeren düşlerini gerçekten sergileyemediği, onun düzmece ve aldatıcı bir düzlemde değil, içinden geldiğince arınmasını sağlayamadığı sürece kendini bulamaz, yani gerçek bir yanılsama aracı olamaz” diyor ya!
Seyirci, Sami Berat Marçalı’nın teksti, Eyüp Emre Uçaray’ın ve dramaturgi desteğiyle Meltem Özkeklik’in sarsıcı rejisiyle düzmece ve aldatıcı bir düzlemde değil, gerçek platformda arınıyor, kendini buluyor.
Yani sözün özü: “Küçük” gerçek bir yanılsama aracı oluyor.
- Tiyatro keyfi gene vefa borcu ödüyor: Cahide Sonku Müzikali* 02 Aralık 2015 01:00
- Berksoy'dan Haldun Taner'e doğum günü armağanı: 'Dün-bugün' 28 Ekim 2015 01:00
- ‘Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa’... 21 Ekim 2015 00:16
- 283 sanatçımızın 'Teröre hayır, kardeşliğe evet' bildirisi 14 Ekim 2015 01:00
- Yeni sezon geldi hoş geldi, aynaya renk geldi 07 Ekim 2015 00:51
- 13. Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin en sivri oyunu: “Halktan Biri” 30 Eylül 2015 00:51
- Barışın çivisini çakmak 23 Eylül 2015 00:51
- Şu an batmakta olan geminin duvarlarına resim yapmaktasınız 16 Eylül 2015 00:52
- Şiirimizin 50 yıllık bey oğlu: 'Ataol Behramoğlu' 09 Eylül 2015 01:00
- Topçu, Levent Üzümcü'ye sahip çıksana... 02 Eylül 2015 01:00
- Tomris İncer, hasta karakterine can verirken… 26 Ağustos 2015 00:32
- Bahçeli, Özkan ve Kocabıyık için suç duyurusunda bulunuyorum 19 Ağustos 2015 01:00