23 Mayıs 2014 00:09

Mesele bir ağaç değil

Mesele bir ağaç değil

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Onlarca yıldır en çok okunan çocuk kitaplarından birini okutan öğretmenin soruşturma geçirmesi ve böylece Şeker Portakalı’nın AKP döneminde sansüre takılan kitaplar listesine eklenmesi, belki unutuldu bile. Artık kimseyi şaşırtmayan haberler dizisinden küçük bir madde olarak geldi gitti. Yasağın “müstehcenlik” ve her zamanki “örf ve adetler” korkuluğuyla açıklanması, ilk başta dile getirilendi ama pekala bundan fazla tehlike bulunabilir aranırsa. Anlamını bilmediği sokak şarkılarını tekrarlayan ve bu yüzden dayak yiyen beş yaşında bir çocuğun sözlerinde “müstehcenlik” varsa mesela, içinde yaşadığı hayatın sıkıntılarından ve babasından şikayet etmek için kiliseye giden, İsa ile konuşan, zaman zaman ona kızan, onu suçlayan Zezé’yi küfürle suçlamak da akıllara gelmiştir. Belki bir şeker portakalı ağacının “sadece bir ağaç” olmadığı gibi bir ileri görüşlülük örneği, her gün Gezi kabusları görenlerin uykusunu kaçırmıştır. Ya da çocukları ağlatma tekelinin devlette olması ısrarıdır sebep.
Romandan uyarlanan Brezilya yapımı son filmde, İsa ile konuşma sahneleri daha “hafif” geçmiş, malum “müstehcen” şarkıyı söylediği için Zezé’nin hayatının dayağını yemesinin altı iyice çizilmiş. Kimileri için her şey kontrol altında görünüyor olabilir. Zezé’nin çaresizliği ise yerli yerinde duruyor. Şeker Portakalı’nın sarsıcı bir roman olduğu kesin, bir Kemalettin Tuğcu değilse de acıklı hikayesinin küçük yaştaki çocuklar için fazla olabileceği de. Ama bir çocuğun gözünden yoksulluğu, acıyı ve çaresizliği, başarıyla anlatarak dünya üzerindeki milyonlarca okurunun hafızasına kazınan bir klasik hâlâ, yasaktan önce de, sonra da. Meselenin “bir ağaç” olmadığı, filmde de alıntılanan, Yazar José Mauro de Vasconcelos’un ithafında söylediği, “Bana altı yaşındayken şefkatin anlamını öğreten Manoel Valadares’e” ifadeleriyle özetlenebilir.
Film, romanın yazarı genç Vasconcelos ile açılıyor. Yazar, çocukluğunu geçirdiği yeri görüp kitabını okumaya başlayınca, olaylar canlanıyor. Kitabın ve dolayısıyla filmin kahramanı Zezé, annesi hasta olan ve sürekli çalışan, babasından da sık sık dayak yiyen bir çocuk. Yalnızlığını ve can sıkıntısını yenmenin bir yolu olarak bolca yaramazlık yapıyor, camları kırıyor, çitleri ateşe veriyor ve sonunda dayak yedikçe daha fazlasını yapmak için hırslanıyor. Mahallenin çocuklarından ve kardeşlerinin bir kısmından da pek sevgi görmemesi, onun da kendisini içinde kötülük olan bir çocuk olarak kabul etmesinin sebebi. Bir gün, daha önce dayağını da yediği, Portekizli anlamında Portuga dedikleri yaşlı adamla yolları kesişip de arkadaş olunca, onunla ve seyirciyle birlikte kendini de tanıyor. Zezé sadece yaramaz değil, hayat karşısında öfkeli, canı sıkılan, hayal gücü zengin, akıllı bir çocuk. Dövülüp hor görüldükçe onunla üzülüp öfkelenmek, çocukluk yapıp oyunlar oynadıkça neşelenmek, romanı bir klasik haline getiren özelliği denebilir. Bu filmde de, yaklaşıp uzaklaşan kamera hareketleri ve ağacın dalında ata binmek gibi hayallerin canlandırılmasıyla kendisini gösteriyor. Final, hem portakal ağacının kesileceğini öğrenmesi, hem de Portuga’nın ölümü gibi dayanması güç acılar içeriyor. Film, yazarın Portuga’ya ilham veren Valadares’in mezarını ziyaret etmesiyle, artık yoğun duygularla anılabilecek bir geçmişe ait olarak yeniden kurarak, hüznü bir miktar dengelemeye çalışıyor.
Pek arkadaşı olmayan, içinden şarkı söyleyen, bahçedeki ağacıyla konuşan bir çocuğun ağzından yazılmış cümlelerden yapılan bir sinema uyarlamasının, bu “içten” dili koruması kolay değil. Yönetmeni Marcos Bernstein da bir yazar, senaryoları arasında istasyondaki mektup yazarı kadınla annesini kaybeden küçük çocuğun yolculuğunu anlatan duygusal Walter Salles filmi Merkez İstasyonu da var. Uyarlamanın altından kalkmayı mümkün kılan biraz da bu. Şeker Portakalı, kendi çocukluklarının romanını evladıyla birlikte izleme imkanına kavuşan anne babalar için ayrıca anlamlı bir deneyim olabilir. Çocuklar ağlatılmayı değil elbette, ama şefkatin anlamını öğrenmeyi hak ediyor, yazarın dediği gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa