Çuvaldız ve iğne meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Özellikle şu son zamanlarda başımızın başı başbakanımızın sinirlerinin hayli gergin olduğunu dillendiren “vatandaş”ların sayısı giderek artıyor.
Nitekim geçenlerde Anayasa Mahkemesi Başkanına sinirlenip, onun hemen akabinde de Türkiye Barolar Birliği Başkanı olan zatı haşlayıp, böylece gelenek ve görenekleriyle güya övündüğümüz yüce devletimizin “protokol” düzenini hallaç pamuğuna çevirdikten sonra, peşi sıra “manga” düzeniyle yürüyen Genelkurmay Başkanı ve Cumhurumuzun başının, salonu uslu uslu, kuzu kuzu terk etmeleri, ecdat yadigarı hiyerarşik “düzen”imizin ne denli laçkalaştığının da bir nevi aynası oldu!
Başımızın başı muhterem başbakanımızın sinirleri yay gibi gergin; nedenine gelince denen o ki, yıllardan beri başında bulunduğu partinin yükünü, “serdümen”ini neredeyse tek başına üstlendiği için bu işin “cereme”si kendisine pahalıya mal olurken, öte taraftan da onu “en kalbi duygular”la seven, hatta bu sevgilerinin de, öyle laf ola beri gele kabilinden olmadığını da, “öl de ölelim!” diyerek meydanları inleten, dolayısıyla “milli irade”yi temsil eden kardeş”lerini, “bacı”larını da farkında olmadan üzüyor…
Kirvem hani eğri oturup illa da doğru konuşmamız gerekirse, kendi payıma Tanrı’nın huzurunda “aççık seççik” diyeceğim şu ki; başımızın başı başbakanımızın sinir sisteminde eğer ufaktan ufağa bir “kısa devre” varsa, üstelik sırf bu yüzden de özellikle Gezi’deki olaylar yüzünden ikide bir tepesinin tası attığı için çevresindekileri fırçalayıp “şamar oğlanı”na çeviriyorsa, o zaman bu tür “nahoş” davranışlarının “günah”ını sadece başbakanımızın boynuna yüklemek acaba biraz insafsızlık olmaz mı?
Özüme kalırsa insafsızlık, hatta haksızlık olur; çünkü ağır aksak veya tökezleyerek de olsa demokratik yollarla seçip başımıza “taç” yaptığımız bilumum yetkili “zevat” karşısında bir günden diğerine sanki “kul, köle” olup, dolayısıyla yaptıkları her işte, attıkları her adımda, yumurtladıkları her lafta “keramet” aramayı nedense hüner bellerken, diğer taraftan da ecdadımız Osmanlı’dan beri “gelene ağam, gidene paşam” diyen bir zihniyetle malül olduğumuzu da unutuyoruz!
Mesela Erivan’daki “Soykırım Anıtı”nın tam aksine “İnsanlık Anıtı” adıyla Kars’ta yapılan, ama başbakanımızın kendince “ucube” diye tanımladıktan sora “vurun kellesin!” diyerek verdiği “ferman”ın ardından yer ile yeksan edilen bu heykelle ilgili, sağda solda iki-üç “çatlak” sesin dışında milletçe gıkımız acaba neden çıkmadı?
Çıkmadı, zira “muktedir” böyle buyurmuştu…
Mesela kendi uçaklarımızla kendi vatandaşlarımızın tepesine Roboskî’de bombalar yağdırıp, çoluk çocuk otuz dört vatandaşımızı bizatihi devlet babamız katletti ama, bunun için kimlerin emir verdiğini üç yıldan beri nedense bir türlü öğrenmek nasip olmadı!
“Nasip, kısmet”olmadı; zira “iktidarın başı” böylesini “münasip” gördü!
İşin bu fasıllarını bir kenara dehleyip, diğer yandan milletin yüce meclisinde “ana”, “yavru” ve “teferruat” niteliğindeki muhalefet cenahından hemen her Allah’ın günü dillendirilen laflara göre, başımızın başı başbakanımız, “Gemi azıya almış” hemen her konuda istediği gibi yağıp gürlerken, aynı zamanda da ülke sathında hak, hukuk tanımayan bir “diktatör” kesilmiş!
Kirvem bu saatten sonra “kelime oyunları”ndan medet umup, lafı eveleyip gevelemeden memleketin gidişatıyla ilgili iki söz söylemek gerekirse; gerçek olan şu ki, Başbakan Erdoğan, tam da muhalefetin buyurduğu gibi, bu ülkenin başına kendine buyruk bir diktatör kesildiyse, hatta mülkün, devletin temeli olan “adalet terazisi”ni kendinden yana kollayıp, kantarın topuzunu kendi bildiğince “ayar”lıyorsa; demek ki bu gidişatın yegane sebebi başımızın başı başbakanımızdan çok, onun giderek diktatör kesildiğini zırt-pırt dillendirip dertlenirken, aslında kendi “köle”liğimizi de farkında olmadan sanki kabullenip, böylece sessiz sedasız tescil mi ediyoruz ne!
Öyleyse?
Öyleyse başbakanımızın sinirlerini bahane etmektense, önce “milli irade”yi temsil etmeyen kendimize iğneyi batırıp, akabinde de çuvaldızı başımızın başı başbakanımıza saplamak galiba işin doğrusu mu, bilemem Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30