Soma’da resmi açıklamaya göre ölü sayısı 301. Gerçek sayının bunun çok üzerinde olduğunu tahmin etmek zor değil. Soma’da bir örtbas çalışması yapıldığını anlamak da zor değil. Soma’daki katliam düzeninin rengini de, niteliğini de gözler önüne serdi.
Gözler önüne serilenler arasında dinin nasıl kullanıldığı da var. Soma’daki öfkeyi yatıştırmak, katliamın karasını düzenin yeşiline çevirmek için “hoca ekipleri” devreye sokuldu. Soma’ya gönderilen ulema ekibi kimlere tam ne anlattı, kimlerin aklını çelebildi bilmek zor. Ama ulemanın işlevini gözler önüne serdiler. İktidar düğmeye bastı mı, ulema koşarak gelir ve iktidar ne istiyorsa onu din kalıplarına uydurarak söyler. Böylece iktidarın istekleri, kabahatleri ve suçları din kalkanı ile kaplanır ve dokunulmaz duruma getirilir. İktidarı sorgulayanlar ise dine karşı çıkanlardır ve ancak “kafir” vb. olabilirler.
***
Soma’da madenden çıkarılmayan kaç ölü var bilinmiyor. Örtbas çalışmasına katılan ulema gibi yandaş medya kuruluşları da bu soru sorulmasın diye çok çaba harcadılar. Cesetlerin çıkarılması için ısrar etmeyen yandaş medya kuruluşları hızla iki taktiğe sarıldı. Birincisi, katliamdan yalnızca madeni işleten şirketin sorumlu olduğunun ve hükümetin bu şirketin üzerine “sağlam irade” ile gittiğinin”haber” yapılması.
İkincisi ise, Soma’dan “şehit” çıkarılması. Çünkü Soma’dan ne kadar çok “şehit” haberi çıkarılırsa, bu katliamın korkunç karası düzenin yeşiline o kadar uydurulabilir. Katliamdan “şehit” çıkarmak için yarışanların içinden bol bol AKP çıkması rastlantısal değil. Beyoğlu Belediyesinin yaptırdığı büyük pankartlarda kocaman harflerle “şehit” yazıyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi “şehit aileleri” için yardım yarışı başlatıyor. Büyükşehir Belediyesi Başkanı Recep Altepe, madencilerin mezarlarına karanfil bırakıp dua okuyor, sonra acının büyük olduğunu, gidenlerin geri gelmeyeceğini ancak geride kalanlar için gereken her şeyin yapılacağını söylüyor.
***
Soma’dan “şehit” çıkarılması için yapılan çalışmalar elbette ki etkili oluyor. AKP’nin koca bir medya bloku oluşturması boşuna değil. Katliamdan “şehit” çıkarma çabasının sonucu olarak bir çocuk yitirdiği babası için “şehit” sıfatını kullanınca, bu sefer bu çocuk “haber” yapılıyor. Nasılsa iktidarı desteklemek için her yol “mübah”, değil mi?
Babası elinden alınan 9 yaşındaki bir çocuk babasının mezarına gittiğinde utanmak gerekir. Bir çocuğun babasının mezarına mektup bırakmak zorunda kalmasına öfkelenmek gerekir. Ama bu çocuk “haber” yapıldığında utanma ve öfkeden eser görülmüyor.
“Babasının mezarına bıraktığı mektup yürekleri dağladı” başlığı ile dağıtılan haberlerde kullanılan dil şöyle: Baba ‘Soma’da yaşanan maden kazasında hayatını kaybeden 301 işçiden biri’ymiş. Mezarına giden 9 yaşındaki oğlu ‘minik’miş. Babasına yazdığı mektup ‘duygu yüklü’ymüş. Mektupta, “Babama mektup. Canım babam. Sen şehit oldun. Biz de şehit yavruları olduk.” yazıyormuş.
Soma’daki katliam da, ardından başlatılan örtbas kampanyası da, bu gibi “haberler” de utanç verici. Bir çocuğun babasının mezarına mektup bırakmak zorunda kalmasını sorgulamayan, tam tersine bunu “şehit haberi” malzemesi yapanlar da öyle. Mezara gönderilen bir babanın cebinden neden 2 lira çıktığını sorgulamayan medya kuruluşları, mezara gönderilen babaları “şehit” ilan etmek için yarışıyorsa, elbette ki utanmak ve öfkelenmek gerekir.
Giderek daha pervasızca, daha utanmazca kendini ortaya koyan yıkım düzeni Türkiye’yi baştan başa mezarlarla kaplamaya kararlı görünüyor. Bu yıkım düzeni devasa bir din ordusu ve “sahibinin sesi” medya tarafından destekleniyor. Yıkım düzeninin araçları her gerektiğinde “şehit” sıfatı kullanmaktan kaçınmıyorlar ve kaçınmayacaklar. Bu nedenle, bu düzen tam bir “şehit fabrikası” gibi. “Sivil şehit” düzenlemesinin AKP döneminde yapılmasının nedeni de işte budur. Bu düzen daha iyi bir yaşamı değil, ölümü kurmaya dayalıdır.

Evrensel'i Takip Et