25 Mayıs 2014 00:08

‘Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum’un anlamı!

‘Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum’un anlamı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan’ı, ne 301 işçinin kendi ekonomik politikalarının sonucu kurban edilmesi, ne polis kurşunuyla hayatını yitiren gençlerimizin arkasından yükselen acı ve öfke çığlıkları, ne sıradan etkinliklere bile polisin gösterdiği aşırı şiddetin yeni tepkilere yol açması, ne de içeriden ve dış dünyadan gelen “itidal” çağrıları,… hiçbir şey durduramıyor.
Karşısında kameraları gördüğü her yerde emniyet güçleri benim bu söylediğimden ne anlar, Aleviler bu söylediğime ne anlam verir, Sünni çoğunluk söylediklerimden hangi görevleri çıkarır, demeden, adeta ağzına ne gelirse öyle konuşuyor Başbakan.
Başbakan Erdoğan, hak talebinde bulunan, kendi talepleri için mücadele eden işçi, üretici köylü, emekçi, Kürt, Alevi, her kesimden halk için, “düşman muamelesi” yaparak bu kesimlere “Ananı da al git”ten, “komplo ve darbe tertipçiliğine” kadar suçlamalar yapmıştır. 12 yıllık iktidarı boyunca Başbakanın polis şiddetini övdüğüne sıkça tanık olduk. Gezi direnişi sırasında altı vatandaşımızın ölmesi yüzlercesinin yaralanmasına yol açan polis şiddetini Başbakan “Polisimiz destan yazdı” diye övmüştü. Ama yine de önceki gün, gittiği kadar ileri gitmemişti.
Hafta ortasında Okmeydanı’da, Berkin’in öldürülmesini ve Soma’yı protesto eden bir gruba polisin müdahale etmesi sırasında olaylarla bir ilgisi olmayan Uğur Kurt’un vurularak öldürülmesinden sonra yaptığı açıklamada, polis şiddetini eleştirenlere verdiği yanıtta Başbakan, “Bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak? Nasıl sabrediyorlar (polisler) anlamıyorum” diyor.
Uğur Kurt, 30 yaşında bir çocuk babası, bir taşeron işçisi. Sokaktaki gösteriyle de bir ilgisi olmayan Kurt, Okmeydanı Cemevi’ne bir yakınının cenazesine katılmak için gelmişti. Ve görgü tanıklarının ifadesine göre, sokaktaki olaya silah kullanarak müdahale eden polisin kurşunuyla öldürülmüştü!
İşte Başbakan bu vahim olaydan sonra polisin daha çok şiddet kullanmasını teşvik ediyor; adeta, “Bu olaylara nasıl sabrediyorsunuz, daha çok silah kullanın!” diyor.
Demek ki Başbakan, maazallah bir polis amiri ya da rütbesiz bir polis olsa, “sabredemeyecek” elinde hangi silahlar varsa onları sonuna kadar kullanacak, sorunu çözecekti! Tabii Okmeydanı’nı da kan deryasına çevirerek!
“Nasıl sabrediyorlar anlamıyorum” ifadesinin başka bir anlamı var mı?
Herhalde dünyada az çok insan haklarının, özgürlüklerin yürürlükte olduğu hiçbir ülkenin Başbakanı ya da yüksek sorumluları, böyle konuşmaz, konuşmamıştır da.
Böyle konuşmalar yapan, polis şiddetini kutsayıp, ne kadar çok olursa ülkede asayiş o kadar iyi sağlanır, diyen bir Başbakan için hiç kimse “Aman ne demokrat Başbakanımız var!” demez. Bizde de yalakalar ve yandaşlar dışında diyen yok zaten! Çünkü polis şiddetiyle demokratlığın bağdaşmadığını çocuklar bile biliyor artık.
Başbakan kendisine “diktatör” denmesine çok kızıyor ve “Ben diktatör olsam siz sokaklarda böyle serbestçe gezebilir misiniz?​” diye sanki bütün eleştirilere tartışılmaz yanıt vermiş bir eda ile yukarıdan yukarıdan vuruyor!
Ama hiçbir diktatör iktidara geldiği gün muhaliflerine siyaseti yasaklamaz, kendisini eleştirenleri derdest edip içeri atamaz. Hitler ve Mussolini bile böyle yapamadı. Diktatörün ülkeyi kendisi için “Dikensiz gül bahçesine çevirmesi” bir zaman meselesidir. Yani bugün Erdoğan tam bir diktatör gibi aklına her eseni yapamıyorsa, bu onun demokratlığından ve partisinin demokrasi aşkından değil, özgürlük ve demokrasi için mücadele eden güçlerin var olmasıyla, halkın kazanımlarına sahip çıkmaya devam etmesiyle ilgilidir.
Erdoğan da adım adım diktatörlüğe gidiyor. Ve şimdi bu sürecin “Ne duruyorsunuz vurun!” aşamasındayız!
Dün Başbakan Almanya’ya işte böyle bir gerilimli ortam içinde gitti. Ve herhalde dünyada ilk kez, bir ülkenin Başbakanı ve yetkilileri, ülkelerine gelen konuk Başbakana “Gel ama itidalli konuş. Kışkırtma yapma!” anlamına gelen bir uyarı yapmıştır!
İletişimin böyle yoğun olduğu bir dünyada elbette “Diktatör olmak” da öyle kolay değil. Çünkü, ilerici demokrat güçler mücadele ediyor bu yüzden de diktatörlük hevesleriyle adımlar atmak demek sadece içeride tepkilere yol açmıyor dışarıda da itibarsızlaşma tecridi de getiriyor.
Bu yazı yazıldığında Erdoğan Köln’de henüz konuşmamıştı. Ama ister ılımlı ister kışkırtıcı bir konuşma yapmış olsun, artık “İstenmeyen Başbakan” damgasıyla dolaşacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa