28 Mayıs 2014 00:02

Dünden bugüne nefes can ve ruh: Soma & Gezi

Dünden bugüne nefes can ve ruh: Soma & Gezi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çoğunluk sessiz sedasız nefes alırız. Ne zaman ki rutin dışına çıkar insan, işte o zaman akciğerin işlevselliği, yetip yetmediği bilince çıkar. Efor artımında, solunan havada nitelik sorunu olduğunda ya da oksijen azaldığında daha da belirginleşir.
Denebilir ki hiçbir açlık hava açlığı ile kıyaslanamaz. Bu nedenle olsa gerek kadim dillerde “nefes, can ve ruh” aynı sözcükte anlam bulur. Tıbbın da dili olan Latince’de nefes almak ve ruh birbirine yakın sözcüklerdir: “Spirare” ve “spiritus”. Hekimlerin günümüzde de nefes almak anlamında kullandığı “inspirasyon” aynı zamanda “Can katmak, ilham vermek” demektir. Tüm bilimlerin beslendiği dillerden Yunanca’da da “psyche” hem nefes hem de ruh anlamındadır. Bu eş anlamlılık ve eş seslilik hali salt bu dillerle sınırlı değil elbet. Almancadan Hintçeye, Arapçaya birçok dilde benzer izler bulmak mümkün.
 Özünde solunum ritmiktir ve bir o kadar da zıtların uyumudur. Nefes alır ve veririz koca bir yaşam boyu. Bir o kadar da matematik, oran/orantı kokar bu zıtlık. Ne zaman ki nefes alma süresi nefes verme süresinden fazla zaman alır; işte o zaman ters giden bir şeyler var demektir. Misal astım ve KOAH.
 Tüm bu söyleneler tek bir kişide görüldüğünde hastalık hali araştırılır elbet ve kişisel bir sorun başlığında ele alınır. Ama son bir yıldır nefesimizin ritmine, matematiğine, ruhla bağına muktedirler, hükümet eyleyenler müdahil olmaya başladılar. Gezi günleri ve sonrasında kendi halkına karşı belli bir bölgede ve belli bir zaman diliminde biber gazı tabir ettikleri kimyasal silahı insanlık tarihinde görülmemiş oranda ve güçte kullandılar. Ve sonrasında Soma’da 301 maden işçisi karbonmonoksit solutulup nefessiz kılınarak iş cinayetine kurban edildiler. Gerek Soma’da gerek Gezi günlerinde toplu olarak kitleler nefessiz bırakıldı. Oysa kadim dillerin izleği nefessiz bırakmanın cana kastetmek olduğunu söyler bize.
 Çokça itiraz yolu denenebilir elbet. Son bir yılda buna zaman zaman tanıklık ettik. Bunlardan “duran adam”, “yolda kitap okuyanlar” ilk akla gelenler. Tüm bunlar sivil itaatsizliği hatırlatıyor. Sivil itaatsizlik denince Mahatma Gandi’yi anmamak olmaz. Hiç de tesadüf olmasa gerek mahatmanın çift anlamlılığı: Hintçede “büyük ruh” ve aynı zamanda “ büyük / derin nefes” demektir mahatma.
 Dini referanslar her geçen gün daha fazla gündelik hayatın merkezine yerleştiriliyor. Gözümüzün içine baka baka iş cinayetine “şehitlik” mertebesi ekleyip devamını halka bıraktılar: “Şehitler cennete gider!” Ve bilim, akademik unvanlar hükümet eyleme biçiminin payandası haline getirilmekte. Profesör unvanlı bir şahsiyet televizyon programında Soma’daki ölümler için “Karbonmonoksit oksijenden hafiftir, yukarı çıkar. Çok tatlı bir ölümdür” dedi hatırlarsanız.
301 insan toprağın derinliklerinden alınıp devlet envanterinden cennete gönderilecekmiş. Oysa insanlık tarihi toprakla oynamaya gelmez der. Ve Hristiyanlar İncil’de “Tanrı’nın şekil verdiği çamura nefesini üfleyerek insanı yarattığına” inanırlar. Dinler tarihi aynı zamanda insanlık tarihidir yer yer. Ama bir tarih daha var ki emeğin tarihidir ve nefesinin önünde kimse duramaz. İş, ekmek ve özgürlük mücadelesi de aynen soluk almak gibi can ve ruhtur aynı zamanda, ve ritmiktir. Aynen soluk alıp vermede olduğu gibi iniş dönemi de işlevseldir.
Mücadelede bütünleşmek emekçiler için tek çıkış yolu. Ama her bir ortaklaşma anlamlıdır bir o kadar da. Güçlü bir direniş soluk almaksa eğer, sivil itaatsizlik soluk vermektir. Aralarındaki ritmik uyum sağlandığında sonuç almamak mümkün değil. Ne demişti Hintliler Gandi’ye:  Mahatma yani “güçlü nefes” ve “ büyük ruh”.
 Sağlıcakla kalın.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa