Gezi’nin yıl dönümünde sanat
Gezi direnişleri değişik boyutlarıyla tartışılıyor. Bu tartışmalarda sanat da başrollerde yerini alıyor. Direnişler sırasında üretilen sanat eserleri hâlâ gündemde. Sanatın tüm dalları Gezi ile ilgili üretimler sergiledi ve sergiliyor. Gezi’de üretilen bu sanat eserlerinin hepsini aynı havuza koyup şu ya da bu sanat akımının temsiliyeti altındadır diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz. Gezi direnişlerinin özneleri hangi saikle katılmış olurlarsa onların sanatsal ifadeleri de o biçimde yansıyacaktır doğal olarak. Nedense hep muhalif olaylarda akla gelen sosyalist sanat olur ve “sosyalist gerçekçi sanat” masaya yatırılır. Önde gelen galeri ve sanat mekanlarında özel bir yer açılır ve sorulur: “Sizce komünist bir sanat mümkün mü? Çünkü onlara göre “sosyalist gerçekçi sanat ve sanatçılar” 1934’lü yıllarda SSCB’de kalmış, bitmiş bir sanat akımıdır. Ama büyük bir direnişte başat rolü oynayan sanat olduğuna göre acaba bu komünist sanatın bir hortlaması mı? Neoliberal (insansever kapitalizm) politikaları gereği de sorarlar…
Ben Gezi direnişlerinde birçok sanat akımının boy gösterdiğini düşünüyorum. Bazıları gelip geçici bazıları kalıcı eserler vermiştir. Hepsinin sosyalist gerçekçi olması da söz konusu değil. Burjuva sanat eserlerinden anarşist anlayışa uygun eserlere kadar hepsi mevcuttur. Ama en zoru sosyalist sanata uygun eserlerdir diyebilirim. Çünkü sosyalist gerçekçi sanat bir kuramdır. Gelip geciçi bir akım değildir. Herhangi bir sanatçı herhangi bir akıma uygun eser üretilebilir ama sosyalist bir sanatçı herhangi bir eser üretemez.
Ya da şöyle söylebilirim.
Ben sanatçıyım, “Özgürüm, bağımsızım, tepkiselim AKP ve Tayyip gitsin de ne olursa olsun, şimdinin gerçekliğini eleştiririm” diyebilir. Bu sanatçının eseri de mükemmel olabilir. Sevebiliriz, paylaşabiliriz bu ayrı bir şey. Ama ben sosyalist bir sanatçıyım diyen biri söz konusu ise; “Taraflıyım, neden, niçin, nasıl sorularını sorarım, yalnızca şimdinin gerçekliğini değil, geleceği de görmeye çalışırım, bugünün gerçekliğini eleştirirken nasıl olmasını da söylerim” der.
Kısaca; toplumsal muhalefette sanat icra edenler yaşananlara ilişkin eleştirel bir tutum sergilerler. Bu tutum “gerçekçi” olabilir. Ama “Sosyalist gerçekçi” olmayabilir. Yalnızca “eleştirel gerçekçi” olanlar alternatif sunmazlar. Var olanı sanatın diliyle gösterirler. Bu arkadaşlara “Burjuva sanatçılar” deriz. Çözümü sistem içi (Kapitalizmin insanileşmiş(!) halinde, Hükümetin veya Tayyip’in gitmesinin yeterli olabileceği, ekonomik gelirin yükselmesi gibi gibi) kanalların kullanımında görürler…
Oysa ki sosyalist sanatçılar; anonim, kolektif veya bireysel çalışma ile yaşananları eleştirirlerken soruna çözüm de sunarlar. (Sorun tek başına ne AKP ne de Tayyip’tir derler. Kapitalizm ne insanidir ne de insanileştirilebilir derler. Sermayenin çıkarlarını deşifre ederler. Meseleyi ideolojik olarak eleştirirler.)
İşte bunlar için Gezi direnişlerinde birçok eser üretilmiştir ama “sosyalist gerçekçi” eser üretmek en zorudur diyebiliriz.
Devamını Aydın Çubukçu’ya bırakalım:
“…Eğer, sosyalist gerçekçiliği bir sanat-edebiyat akımı olarak tartışacaksak, önce şu sorular açısından Nâzım’a bakmakta yarar var.
Nâzım, “Sosyalist gerçekçi sanatçı, yaşamının sonuna kadar arayış içinde olacaktır” (*) derken, acaba “kalıpçı, kurallara sıkışmış” bir sanatçı olarak görülebilir mi?
“Bu arayış sürecinde o, her somut içeriğe en uygun biçimi bulmaya, bireyselliğini koruyarak başkalarını taklit ve tekrar etmemeye çaba gösterecektir” diyen bir sanatçı, temsil ettiği akımın bir düşünürü olarak kabul edilmesi gereken bir sanatçı, “yaratma sürecine, düş gücüne sınırlama getir”ilmiş, ya da getirmek isteyen birisi olarak değerlendirilebilir mi?
“[Sosyalist gerçekçi sanatçı] Tek bir yasanın, gerçekliği toplumcunun kafası ve gözüyle yansıtma yasasının dışında, mutlak ve değişmez hiçbir sanat kuralı ve ölçü tanımayacaktır” sözlerine bakarak, Nâzım Hikmet’in sosyalist gerçekçi olmadığına mı karar vermeliyiz, yoksa sosyalist gerçekçiliğin “reçeteyle sanat yapmak” demek olduğunu usanmadan tekrarlayanların kulaktan dolma slogancılar olduğuna mı?
Ve –şimdilik– son soru: Nâzım’ın sanatı “hakiki sanat” mıdır; sosyalist gerçekçi olmasaydı Nâzım, sanatı daha “hakiki” olabilir miydi, nasıl olabilirdi?
* * *
Sosyalist gerçekçiliği tanımlayan temel ilkeler vardır. Bunlar, bilimsel sosyalist düşüncenin sanatsal yaratma aracı olarak biçim kazanmasının ilkeleridir. Bir başka deyişle, doğrudan doğruya bilimsel sosyalist dünya görüşünün yansımalarıdır. Evet, sosyalist gerçekçi sanatçı olmak, “yalnızca bir sınıfın –işçi ve emekçilerin– savunucusu olma”yı, onların mücadelesini, onların hayatını eksen almayı, onlarla düşünmeyi ve onların kurtuluşunu kendi kurtuluşu olarak görmeyi gerektirir. Dolayısıyla, bilimsel sosyalizme inanmayan bir sanatçının, bir sosyal-demokratın, Türkiye tipi herhangi bir solcunun elinde bir işe yaramaz. Uzakta durmalarında yarar vardır.
Her yaratım yöntemi, belli bir düşünce sistemine bağlıdır. Bilimsel sosyalist düşünce sisteminin sanatsal yaratım yöntemi, sosyalist gerçekçilik içinde tanımlanmış, uygulanmış ve geliştirilmek, daha ileriye götürülmek üzere şimdi bize miras bırakılmıştır. Geçmiş sanat-edebiyat pratiğinin eleştirisi de gerekiyorsa, bu zeminde yapılacaktır.”
Evrensel'i Takip Et