02 Haziran 2014 00:30

Gün dönümü

Gün dönümü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Maya Angelou’nun ölüm haberini aldık geçen hafta… Glasgow’dan bir arkadaşım, meslektaşım tanıştırmıştı 20 yıl önce beni hayatın ete kemiğe bürünmüş hali olan bu kadınla. Garsonluktan seks işçiliğine, yazarlıktan üniversite öğretmenliğine uzanan pek çok birbiri ile bağdaşmaz görünen insanlık hallerini bir ömre sığdırmış, ensestin, tecavüzün içinden bir kadın ve siyah hakları savunucusu olarak çıkmış, 7 ciltlik otobiyografi dizisi ile ete kemiğe büründürdüğü o hayatı bizlerle paylaşmış, soluksuz okuduğum bir yazar olmuştu Angelou. Son zamanlarda duyduğum ve kendimi çok yakın hissettiğim bir İngilizce sözcüğe, “book hangover”a, akşamdan kalmanın “kitaptan kalma” olma hallerine sürüklemişti beni her okuduğumda. Yazdıkları, üstelik çok azı oldukça geç dilimize çevrilmiş bir yazar olarak yayınevlerinin kendisini “yazar, şair, şarkıcı, dansçı, koreograf, oyun yazarı öğretmen...” tanımlaması ile sınırlamasının payı var mıdır bu ilgisizlikte, bilemiyorum ama ilk tanışmamıza sebep şairliğinin, bu memlekette yaşasaydı başına ne işler açabileceğini biliyorum.
1993 yılında Angelou “On the Pulse of Morning- Gün Dönümü (şiirin bende uyandırdığı duyguya dayanan çevirimi bağışlayın lütfen)” şiirini Başkan Bill Clinton’ın göreve başlama töreninde okumuştu. Bush’un saldırgan ve yayılmacı savaş politikalarının ardından, Clinton’a duyulan umudu ve değişim beklentisini dillendiren bu şiiri çok severim. Angelou bu şiirle Clinton’ı kutladıktan çok değil, 5 yıl sonra Afganistan ile başlayan, Sudan ve Kosova ile devam eden ABD saldırıları, işgalleri olmuştu. O gene de Obama’ya karşı Hillary Clinton’ı desteklemiş, oysa bu tutumu 2011 yılında Obama tarafından Özgürlük Madalyası ile ödüllendirilmesini engellememişti. Seçimlerden sonra Obama’yı desteklese de, eğitim politikalarını eleştirmekten geri durmamış öğrenmeye değil de ezbere dayalı yarışmacı eğitim modelinin ağır bir eleştirisini 120 yazar ve çizerle birlikte geçen sene televizyonlarda paylaşmıştı.
Maya Angelou belki tanımadığınız, çok da ilgilenmeyeceğiniz bir yazardır. Devlet şiddetinin olanca ağırlığıyla üzerimize kara bir bulut gibi çöktüğü, başka bir hayat tahayyülünün memleket sathından silinmesi için A’dan Z’ye gereğinin yapılması emrinin verildiği, insanların kesintisiz iş cinayetleri ile katledildiği, daha dün dört işçinin inşaat çılgınlığının kurbanı olduğu vahşi kapitalizmin yüzünü faşizme çevirdiği günlerde “Bunlardan bana ne” de diyebilirsiniz. Derdim yalnızca bir yazarı anmak değil, bir başka hayat tahayyülünün önemli bir bileşenini tartışmak aslında. Ya hep ya hiç refleksinin her birimizin damarlarında dolaşan değişik biçimlerinden farklı bir bileşenden söz ediyorum. Kimimiz “ya sev ya terk et” deyince amansızca öfkeleniyoruz, kimimiz ağaçlarla başlayan bir dayanışmanın gölgesinden ölesiye korkuyoruz. Bazılarımız hiç okumadığımız Nobel ödüllü yazarımızın ardındaki lobilerden dem vurup, bazılarımız Soma katliamının acılı tanıklarına tekmeler savuracak kadar insanlardan nefret ediyoruz. İnkara dayalı hayatlardan vazgeçmekten söz ediyorum oysa. Düşüncelerine, politik duruşuna katılmadığınız insanların da insanlık tarihine olumlu fırça darbeleri atabileceği, insanlık için beklenmedik armağanlar sunabileceğini fark etmekten... Ötekileştirmeleri, içimizdeki yabancı korkusunu alt etmek için mücadele etmeliyiz.
Gezi bizlere dayanışma, korkulardan arınma adına çok ciddi bir değişim ivmesi kazandırdı. Bir gün dönümüydü. Gün dönümleri çok değerlidir, ancak insanlık tek bir gün dönümüyle değişmez. Onu pek çok gece de izler, insanlık için kazanımlarla beraber. Yüzümüzü günün doğuşuna çevirelim, hep birlikte…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa