03 Haziran 2014 00:09

HDP'ye katılım(lar) - 4/4

HDP\'ye katılım(lar) - 4/4

Fotoğraf: Envato

Paylaş

HDP’ye katılım konusunda bileşendeki bir bölüm tarafından sorunlu bulunan BDP’nin tutumunu gözden geçirelim. Karşı çıkanın fazla olmayacağını bildiğimiz bir özellik, BDP’nin bir kimlik partisi olduğudur. Yetmişli yıllarda Türk ve Kürt halklarının özgürlüğü için ortak mücadele eden kadrolardan büyük çoğunluğu Kürt sosyalistlerin varlığıyla kurulan PKK’nin, Kürt Ulusal Mücadelesi olarak başlattığı süreç, mücadeleyi Kürt halkının da benimsemesi, zamanla içinde yer almasıyla birlikte, toplumsallaştı. Ardından Halkın Emek Partisi (HEP) ile Türkiye siyaset arenasına parlamenter sistem içinde de girdi. Çok büyük baskı ve zora karşın, günümüzde BDP olarak var olan yapının tek bir bileşenden oluştuğunu söylemek yanıltıcı olacaktır. BDP’yi kimlik siyasetinin birleştiriciliğinde sosyalistlerin varlığı ve hegemonyasının yanı sıra, liberal, sosyal demokrat, dinci, milliyetçi Kürtleri de içinde barındıran bir çatı olarak düşünebiliriz. Böylece, söz konusu çatının bileşenleri ve doğal öncelikleriyle Türkiye partisi olmasının mümkün olmadığını da belirtmiş oluyoruz.
Öncelikli sorumuz, BDP’nin var olan yapısını Türkiye partisi olmaya zorlayan/gerektiren koşullar nelerdir? Bu sorunun tek bir başlıkta ve tek bir yanıtı yok. Bununla birlikte, ilk akla gelenlerden bir tanesi PKK’nin silahlı mücadelede geldiği aşama olabilir. Olasıdır ki önceden olduğu gibi vazgeçilmez öncelik olmaktan çıkartıldığı gibi, yerini açık alanda siyasi mücadeleye bırakma kararı verildiği ifade edilebilir. Bunun yanı sıra, en son geçen hafta ve 1998-2012 arasında da yılda ortalama 2-3 defa Kürdistan illerine giden birisi olarak, özellikle 2004 ve sonrasında, bu illerde yaşanmakta olan sermaye birikim-kapitalistleşme sürecinin de söz konusu kararın önemli ana belirleyicilerden biri olduğunu gözlemlerime dayalı olarak söyleyebilirim. Doksanlı yılların neredeyse sonlarına kadar bu illerde herkesin çocuğu aynı parkta oynuyor, aynı okula gidiyorken, aynı mahallede oturuyor, aynı pazardan alışveriş yapıyorken, bugün bu kentlerin insanları sınıfsal olarak ayrışmaya başladılar. Artık parası olanlar sitelerde oturuyor. Bu sitelerin bahçe duvarlarının üzerinde bir zamanlar yalnızca askeri birliklerde kullanılan tel örgüler var. Sebebi hikmetini sorduğumuzda, ilk sırada hırsızlığa karşı önlem, ikinci sırada da bahçelerindeki oyun parklarına sitenin dışındaki çocuklar, tabii ki yoksullar girmesin diye olduğu yanıtını alıyoruz. Artık okular, mahalleler, alışveriş mekânları, sosyal ve kültürel yaşam alanları, eğlence mekânları İstanbul gibi, İzmir gibi sınıfsal konumlara göre ayrıştı. Kapitalizmin yeniden yapılanma süreciyle birlikte, ivme kazanan kent rantı üretimi Kürdistan illerine kadar ulaştı. Buralardaki kent rantı üretimi ve paylaşımı söz konusu çelişkileri daha da derinleştirme potansiyeline sahip. Bu koşullar altında, BDP’nin mücadele aracı olan kimlik sorunu, yakın zamanda yerini sınıfsal çelişkilere bırakacak. Bu gelişmeyi görüp, önlemini alamayan da siyasetin dışında kalacak. Kürt siyasetinin askeri ve siyasi önder kadrolarının dışında parlamenter siyaset alanındaki unsurlarından bir bölümünün de söz konusu durumu gördüğü ve kararlarını buna göre verdikleri kuvvetle muhtemel. Bu kadroların(sosyalistlerin), kimlik siyasetinin yakın-orta vadede geçersizleşeceğini saptamış olduklarını ve gereğini Türkiyeli sosyalistlerle bir araya gelerek yapmaya çalıştıklarını öngörüyoruz. İşte hem HDK hem de HDP önerisini ve HDP’ye toptan katılımı bu şekilde gerekçelendirebiliriz.
Bununla birlikte, yanıtlanması gereken önemli bir soru(n) var. Kürt kimliği üzerinden siyaset yapma zorunluluğu tümüyle ortadan kalktı mı? Süreç içerisinde HDP, bir Kürt partisinin göstermiş olduğu tutumların aynısını göstermek durumunda kalacak mı? Bu sorunun murad edilen yanıtının HAYIR! olması gerekiyor. Eğer böyle değilse söz konusu gelişmeler için “erken doğum” tanısını koymamız gerekir. Öyle ki bu durum biyolojik yaşantıda hem çocuğun hem de annesinin yaşamı için nasıl bir risk oluşturuyorsa, siyasette de benzer riski oluşturacaktır. Kürt hareketi önderlerinin bilgi ve deneyimleri bu yanılgı olasılığının çok olmadığı güvenini vermekle birlikte, böyle bir olasılığın düşük de olsa varlığından söz etmek mümkün. Yapılması gerekenin bu olasılığı olabildiğince küçültmek, mümkünse tamamen ortadan kaldırmak, kaldırmayı hedeflemek olmalıdır.
Eğer süreç beklendiği gibi gitmez ve kimlik siyaseti dönemindeki tutum alışlara gereksinim doğarsa, HDP bunu BDP gibi yeterli nicelik ve nitelikte yapamayacağı gibi, her seferinde Türkiye partisi olma hedefinden de adım adım uzaklaşacaktır. Bununla birlikte, süreç beklendiği-istendiği şekilde devam ederse HDP’nin kendisinin de, içinde Kürtlerden oluşan etkin bir yapının da “yeni” bir Kürt partisi olma zorunluluğu ortaya çıkmayacak, 2011’de yürünmeye başlanılan yol, Kongre olarak, yürünmeye devam edilebilecektir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa