04 Haziran 2014 00:23

İnce hastalık

İnce hastalık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Biz hastayız. Bakılmak lazım. Hani para, hani sanatoryum, hani sevecenlik? Altı aydır sıra bekliyorum” diyor bir mektubunda Rüştü Onur henüz yirmi yaşında bir verem hastası iken. Bakmayın verem hastası olduğuna; kendi anlatımı ile ondan zarar gelmez kovanındaki arıya, yuvasındaki kuşa! Ve o ince hastalıklı haliyle tifolu bir genç kıza aşıktır hayatının ilkbaharında. Üstelik yaşamıyor artık. Şiirlerini okursak ancak hayat bulabilecek iki dünya savaşı arasına sıkışmış 22 yıl gibi kısacık yaşamı.
Ve İzmir’de kendini yurdundan sürgün eylemiş bir dil bilmez: Kimilerinin mülteci, kimilerinin sığınmacı, kimilerinin ise kaçak göçmen bellediği bir verem hastası! Muhtemelen kendi dilinde şöyle diyordur. “Biz hastayız bakılmak lazım. Hani para, hani sanatoryum, hani sevecenlik? Altı aydır tedavi olma mücadelesi veriyor mülteci derneği benim için”
Belki de kulağınızdaki tutuklu bir verem hastasının mektubudur: “Önce teşhis gecikti şimdi tedavim aksıyor. Diğer arkadaşlar için de kaygılanıyorum”
Evet, farklı zaman dilimlerinde yaşamış olsalar da, koşulları farklılıklar gösterse de, dilleri farklı olsa da hastaların talebi her daim kolayca buluşur aslında: Eşit ulaşılabilir sağlık hizmeti.  
Oysa dönüp baktığımızda bulaştırıcılık evresinde toplum sağlığı açısından da önem arz eden verem hastalığına yaklaşımda hala ciddi sorunlar olduğu görülüyor. Toplum sağlığı açısından turnusol niteliğindeki tüberkülozda mülteciler için SGK,  tutuklu ve hükümlüler için ise cezaevi yönetimleri sıkıntılı kurumlar.
Ya sanatoryumlar, göğüs hastalıkları hastaneleri ne durumda? Sanırım farkındasınızdır. Sanatoryumlar, göğüs hastalıkları hastaneleri birer birer kapatılıyor. Önce Heybeliada Sanatoryumu kapatıldı, şimdi sıra Diyarbakır’da. Piyasacı sağlık anlayışı değerli arazileri ranta dönüştürme telaşında. Göğüs hastalıkları hastaneleri ise giderek tam teşekküllü devlet hastanelerine eviriliyor adeta.
Evet, böyle yazmıştım bundan dört yıl önce 2010 haziranında bu köşeden. Ve geldik bugünlere…
2013 yılında Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği “Kelebeğin Rüyası” filmini izleyenler de hatırlayacaktır genç yaşta veremden ölen iki şair özelinde bu toprakların veremli yıllarını,  Şairlerimiz Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu.
Şiir, film derken gündelik hayat devam ediyor, onu metalaştırma derdindeki hükümet eyleyenler ve bürokratları ise boş durmuyorlar. Halk arasında Tepecik göğüs hastanesi olarak anılan, İzmir Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi de Tepecik Eğitim Hastanesine yani tam teşekküllü bir devlet hastanesine devredilerek piyasanın insafına terk edilenler kervanına dahil edilmiş oldu gün itibarı ile.
Bu bağlamda SES İşyeri Temsilcisi Vildan Akçayaka İnan tarafından yapılan basın açıklaması sorunun vahametini İzmir boyutu ile gözler önüne seriyordu: “Hastanemiz, 1910 yılından beri halkımıza önce genel hastane olarak, daha sonrada göğüs hastalıkları ve tüberküloz hastanesi olarak hizmet etmiştir. Ülkemizdeki en büyük 3 göğüs hastalıkları ve tüberküloz dal hastanesinden biri olan hastanemiz halen mevcut 400 yatağı ve 30 yataklı invaziv yoğun bakım ünitesiyle Ege Bölgesindeki göğüs hastalarının yaklaşık 1/3’ünden fazlasına hizmet vermektedir. “
Ve haklı olarak şu soruyu hatırlatıyordu açıklamada: “Hastanemizin birleştirme adı altında yok edilmesi, 80 dönümlük araziye sahip olan hastanenin yerine acaba AVM’mi yapılacağı sorusunu aklımıza getirmektedir.”
Olası mağdurlar salt verem hastaları değil elbet. Akciğer kanserinden astıma, kronik bronşitten zatürreye nice hastalıktan muzdarip kitleler piyasanın insafına terk edilmiş olacaklar her geçen gün. Sağlık meslek örgütleri, bu iş kolundaki sendika ve uzmanlık dernekleri seslerini duyurmaya çalışıyor ama yetmiyor.  Oysa bu sorun sağlıkçıların kişisel bir sorunu olmayıp geniş katılımı ile itirazları örmeyi gerektiriyor.   
Sanırım içinizi daralttı anlattıklarım. 22 yaşında veremden ölen Şair Rüştü Onur’un “Memnuniyet” şiiri ile soluklanalım dilerseniz. Sonrasında “Kelebeğin Rüyası” filmini izlemeye ne dersiniz?
 Sağlıcakla kalın.

   MEMNUNİYET
                 Benden zarar gelmez
                  Kovanındaki arıya
                   Yuvasındaki kuşa;
          Ben kendi halimde yaşarım
           Şapkamın altında.
      Sebepsiz gülüşüm caddelerde
      Memnuniyetimden
       Ve bu çılgınlık delicesine
       İçimden geliyor.
        Dilsiz değilim susamam
        Öyle ölüler gibi
         Bu güzel dünya ortasında      



 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa