4 Haziran 2014

Bir zamanlar Türkiye-Suriye sınırındaki en önemli sorun “hayvan kaçakçılığı” idi. Bazen binlerce davardan oluşan sürüler başlarındaki bir-iki çobanla birlikte yakalanır, mallar (büyükbaş ve küçükbaş hayvan) müsadere edilir, gazetelerin de önemli haberleri arasında yer alırdı. Kaçak hayvan ticareti uzun yıllardır gündemden kalktı. Bunun siyasi, sosyal pek çok sebebi var. Tıpkı bugün bütün dünyada “kaçak insan ticaretinin” doğuşunda rol oynayan sebepler gibi…
Türkiye-Suriye sınırındaki kaç-göçün nedenini biliyoruz. Ama bütün Akdeniz bugün yoksulluktan, savaştan, kuraklıktan kaçan insan yığınlarıyla tıka basa doldurulmuş derme çatma gemilerle dolu ve başta İtalya ve Yunanistan olmak üzere bu küresel akını durdurmak için çaba harcıyor. Bir yandan polis gücüyle, denizleri kontrol ederek gelenleri geri çevirmeye, karaya ayak basmayı başarmış olanları esir kampı gibi mekanlara tıkıştırarak ve geldikleri yere göndermenin yollarını arayarak önlemeye çalışıyor; diğer yandan “Topluma sızmış” olanları toplayıp sepetlemeye bakıyor.
Bir ara, İtalyan Başbakanı Berlusconi halka,  kaçak göçmenlere ev kiralamamaları ve iş vermemeleri konusunda çağrıda bulunmuş, göçmenleri ihbar etmelerini istemişti. Kaçakların sığındıkları apartmanların “hijyenik açıdan” denetlenmesi bahanesiyle kurulan baskı mekanizmasına, “Kaçak Göçmenlerin Kontrolü ve Milano’da İkamet Eden Yabancı Uyrukluların Saptanması” adıyla anılan sürekli taciz de eklenmişti. Durum bugün daha da ağırlaştırılmış olarak devam ediyor ve göçmenler üzerindeki baskı, yalnız İtalya ile sınırlı kalmayıp bütün Avrupa’ya yayılmış bulunuyor. Pek çok ülkede gayriresmi “kaçak göçmen ihbar hattı” işletiliyor. Burada özellikle kullanılan “kaçak” sözcüğü korkuyu büyütmeye ve tepkiyi genelleştirmeyi amaçlayan bir aşağılamayı da ifade ediyor. Ve onların, göçmenleri “kaçak havyan”dan farklı görmediklerinin de kanıtıdır.
Bir yandan her ülkede (Türkiye dahil ve hatta en önde) “ucuz iş gücü” olarak iliklerine kadar sömürülürken, diğer yandan olası sosyal hareketlerin potansiyel gücü olarak korku yaratıyorlar. Bu yüzden, benzeri her durumda olduğu gibi egemen sınıflar, ırkçı ön yargıları kışkırtarak “Erken uyarı sistemleri” oluşturmaya çalışıyor.  Buna karşılık bir süre önce, İtalya ve Fransa’da sendikalar “göçmenlerle dayanışma” gösterileri düzenleyerek tehlikenin farkında olduklarını göstermişlerdi. Bu yalnızca insani değil, aynı zamanda sınıfsal bir tepkidir ve haklıdır.
Türkiye’ye gelince, bütün büyük kentlerin sokakları özellikle Suriyeli ve Nijeryalı göçmenlerle dolup taşıyor.
Mazlumder Kadın Çalışmaları Grubu, son derece çarpıcı bir rapor(1) yayınlayarak konunun en insanlık dışı yanlarına keskin bir ışık tuttu. Toplam 13 farklı şehirde 72’si Suriyeli kadın sığınmacı olan yüzü aşkın kişiyle yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan raporda, özellikle “fuhuş sektörü” denilen rezaletin göçmenleri nasıl alçakça kullandığı ayrıntılarıyla anlatılıyor.  Bir yandan mahallelerde ırkçı linç saldırılarının hedefi yapılırken, diğer yandan ayda 400 lira karşılığı 13 saat çalıştırılan bu insanlar onursuz bir köleliğe de mahkum ediliyorlar.  Rapora göre, normalde piyasası ortalama 75-100 TL olan gündelik ev temizlik hizmeti Suriyeli kadınlara 10-15 TL karşılığında yaptırılıyor.
Rapordaki insanı insanlığından utandıracak ayrıntılar, yaşadığımız kapitalist rezilliğin yüzünü bir kez daha görmemizi sağlıyor.

1 Raporun tamamına http://www.mazlumder.org/webimage/MAZLUMDER%20KAMP%20DI%C5%9EINDA%20YA%C5%9EAYAN%20KADIN%20SI%C4%9EINMACILAR%20RAPORU(2).pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et