4 Haziran 2014

Mücadele yoksa ‘iyi’ hiçbir şey olmaz!

Kürt sorununun çözümü için İmralı ile başlatılan görüşmelerin, aradan geçen bir buçuk yıldan sonra yeni bir aşamaya geçtiği belirtiliyor.
Bir yandan Kürt Halk Önderi  Öcalan ile İmralı’da görüşmeler sürerken öte yandan da HDP’li vekillerden oluşan bir heyetle Beşir Atalay, Erkan Ala, Bekir Bozdağ gibi bakanlar arasında görüşmelerin de başladığı, ortak bir “Yol haritası üstünde tartışıldığı” anlaşılıyor.
İmralı’ya giden HDP heyetinden Sırrı Süreyya Önder, sürecin geldiği aşama ile ilgili olarak,  Öcalan’ın “En önemli realite sürecin yeni bir aşamaya gelmesidir” değerlendirmesi yaptığını belirtiyor. Ve bütün bunlara ek olarak da bir yıldan beridir Öcalan, BDP ve Kürt sorununun barışçıl çözümünü savunanların öne sürdüğü “hakikatleri araştırma komisyonu”na benzer bir “vicdan ve adalet komisyonu” kurulması için de girişimlerin başladığı da basına yansımış bulunuyor.
AKP Diyarbakır’da; Başbakan Yardımcısı Atalay, İçişleri Bakanı Ala’nın da katıldığı bir “Çalıştay” düzenliyor. Bu “çalıştay”da sürecin pek çok yanıyla tartışılacağı belirtiliyor. Dahası Hükümet cenahı ilk kez “Sürecin ikinci aşamasına geçildiği”nden söz ediyor.
Bu gelişmelere bakınca; “Barış sürecinde bir ilerlemenin olduğu”, dahası sürecin ilerleyeceğine dair giderek azalan umutların yeniden canlanması için nedenlerin olduğu da söylenebilir.
Ama bu gelişmeler olurken, “PKK çocuklarımızı dağa kaçırdı!, “Çocuklarımız geri verilsin!” diyen kadınlar üstünde başlatılan girişimin bir kampanyaya dönüştürülmesinden sonra dün partisinin gurubunda konuşan Başbakan Erdoğan ağzına ne gelirse söyledi.
PKK’yi “terör baronu”, “kan tüccarı”, “binlerce kişinin katili”ne kadar akla gelen her şeyle suçlayan Başbakanın ağır suçlamalarından HDP’li vekiller, Ağrı’nın yeni Belediye Başkanı Sırrı Sakık ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak da payını aldı.
Bazen PKK’yi, bazen BDP yöneticilerini, bazen HDP’li vekilleri, bazen bölgedeki belediye başkanlarını hedefe koyan Başbakanın söylediklerinden bazıları şöyle: “Diyarbakır’da ağlayan annelerin Büyükşehir Belediyesi önündeki oturma eylemine tahammül edemediniz… BDP’nin vekilleri hadi bakalım. Şu anda bu çocukları sizin getirip anne babalarına teslim etmeniz lazım. … Fakat dedim ya B ve C planı burada devreye girer… Bu nasıl barış? Bazıları taciz ediliyor bazıları öldürülüyor. Bu nasıl barış. Ülkenin değişik yerlerinde on binlerce insanın katili sizsiniz. Bunu görmeyecek miyiz? Hayır mı diyeceğiz?.. 2010 yılında terör örgütü içindeki 5 kadın teröristi,… bir mağaraya hapsettiler. Günlerce işkence yaptılar. Ardından acımasızca katlettiler. Cansız bedenlerini bilinmeyen yerlere gömdüler... Bu terör baronlarına kan tüccarlarına itiraz etmelerini istiyorum...”
Daha ne suçlamalar, ne suçlamalar!
Çok açık ki Başbakanın bu üslubu, “Kürt sorununun barışçıl çözümü” amaçlı görüşmelerde “İkinci aşamaya geçildi”, “Yeni bir yol haritası yapılıyor”, denilen bir aşamada Başbakan çıkıyor “görüşme masası”nın bir tarafında oturan PKK’yi, BDP’yi, HDP’li vekilleri düşmana bile söylense sorun çıkacak ağır suçlamalarla suçluyor.
Peki sormazlar mı insana; “Bu sizinki nasıl bir barış görüşmesidir; bu nasıl bir ikinci aşamadır?​”,
“Bu üslupla görüşmeleri nereye kadar sürdürebilirsiniz?​” diye.
Elbette sorarlar ama Erdoğan bu soruları duymazdan gelir! Bunu bugüne kadar ki tarzından biliyoruz.
Erdoğan “muhipleri”, Erdoğan’ın böyle saldırgan bir dil kullanmasına, “Atılan adımlar karşısında milliyetçi odaklar yatıştırmak için Başbakan PKK’ye böyle saldırıyor. Bu bir taktik” diyeceklerdir.
Ama tabii bu yalana inanan olursa!
AKP’nin bunca zaman sonra “ikinci aşamaya geçildiği”nden söz etmesinin, “Diyarbakır’da çalıştay” girişiminin AKP Hükümeti ve Erdoğan açısından, bu girişimlerin tam da böyle bir zamanda yapılmasının en önemli nedeninin, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürtlerin oylarını alma amaçlı” olduğunu söylemek yanlış olmaz. Onlara göre de zaten siyaset böyle “al gülüm ver gülüm” meselesidir.
Bu yüzden de “Gelişmeler olumlu”, “Yol haritası görüşülüyor”, “Görüşmelerin yeni bir aşamaya geçmesi” gibi değerlendirmeler ancak, demokrasi güçlerinin demokrasi talebinde, Kürtlerin hak taleplerinde ısrar ettikleri ölçüde gerçek olabilecek şeylerdir.
Çünkü, bugüne kadar pek çok kez tanık olunduğu gibi, Erdoğan ve Hükümeti, ancak karşısında bir mücadele olduğu ölçüde, ezilenlerin sömürülenlerin taleplerini dikkate alan bir hükümettir. Eğer karşısında mücadele yoksa, hiçbir vaadini de tutmayan bir hükümettir bu hükümet.
Bunu unutmamak gerek!

Evrensel'i Takip Et