05 Haziran 2014 00:08

Faiz kavgası

Faiz kavgası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Herhangi bir ülkede piyasalarda istikrarsızlık arttığında yöneticiler kamuoyu önüne çıkar, elinden geldiğince panik havasını giderecek açıklamalarla sert dalgalanmaların önüne geçmeye çabalar. Ülkemizde ise son bir yıldır tam tersi gerçekleşiyor. Başbakan konuştukça piyasalar dalgalanıyor, Türk lirası değer yitiriyor.
Bir dönem hükümet yanlısı basın bir de “dolar lobisi”  diye tutturmuştu ya. Sonra her nedense bir daha telaffuz edilmez oldu bu kavram.  Hükümet tarafından servis edilen ile yetinmeyip işin peşini bırakmasaydılar kendilerini pek şaşırtacak bir fail ile karşılaşacaklardı besbelli.  
Geçtiğimiz aylarda Erdoğan, iktisadı iyi kötü bilenleri şaşırtan bir tespitle çıktı kamuoyunun karşısına. Faizlerin yükselmesinin enflasyonu arttıracağını, bu açıdan Merkez Bankasının yanlış yolda olduğunu belirtti.  Buna karşılık Merkez Bankası politika faizi olarak bilinen ve son dönemde piyasaları fonlamakta kullandığı başlıca araç olan bir haftalık repo ihale faiz oranını yüzde 10’dan yüzde 9.5 seviyesine çekse de Erdoğan’ın beklentilerine cevap veremediği için gerginlik büyüdü. Kolay kolay da dineceğe benzemiyor. Bu durum yurt dışı piyasalarda dolar bolluğunun bir süre daha süreceğinin ve Avrupa Merkez Bankasının (AMB) parasal genişleme opsiyonunu masaya yatırdığının, tartışıldığı bir ortamda dahi  TL’nin değerini baskılıyor.
İlginç olan Ali Babacan ve Mehmet Şimşek gibi ekonomi konusunda söz sahibi olan bakanların da henüz Erdoğan’ı destekler yönde bir çıkış yapmamaları. Görünen o ki her iki bakan da Başbakanın kurduğu faiz-enflasyon ilişkisinin altına imza atmaktan imtina ediyor. Önce Babacan’ın ekonomik kurumların bağımsız olması gerektiği yönündeki vurgusu, sonrasında ise Şimşek’in bu açıklamayı desteklemesi gözden kaçmıyor. Bunu kabine içerisindeki anlaşmazlık olarak yorumlayanlar çıkacaktır elbet. Ama daha çok hükümetin dış sermaye çevrelerine dönük bir halkla ilişkiler çalışması gibi duruyor. Başbakan konuşuyor, onlar toparlamaya çalışıyor.  
Şu bir gerçek ki, Erdoğan siyasi kariyerinin belki de en önemli seçimine hazırlanan herhangi bir siyasetçi gibi olabildiğince kısa vadeli düşünüyor. Faizlerdeki yükseliş hem yatırım hem de tüketici talebi açısından hiç kuşku yok ki olumsuz bir durum yaratıyor. Özellikle son dönemde ekonominin motoru olarak gözüken konut piyasasını fazlasıyla baskılıyor. Geçtiğimiz hafta sektörde yaşanan talep daralması nedeniyle konut fazlasının 1 milyonu aştığı belirtilmekteydi. Erdoğan’ı endişelendiren işin bu tarafı. Zira ekonomideki gidişatın seçmen tercihleri üzerinde ne denli belirleyici bir rol oynadığını görüyor.
Merkez Bankasının önceliği ise ilgili kanunda da tanımlandığı üzere “fiyat istikrarını sağlamak”. Yakın zamana değin, hükümet yanlısı medya tarafından yere göre sığdırılamayan Başçı son dönemde hükümetle de ters düşmesi sonucu kamuoyunda en çok eleştirilen isimlerden biri haline geldi. Bir türlü tutturulamayan enflasyon ve kur tahminleri ile kredibilitesini büyük ölçüde yitiren Başçı bu noktada kendi kariyerini daha fazla alay konusu etmek istemiyor besbelli.  Kredi borçlarının alarm verecek seviyelere, enflasyonun çift hanelere ulaştığı bir ortamda döviz kurundaki yükselişin, tüketici talebindeki genişlemenin mevcut hedeflerin tümüyle terk edilmesi anlamına geldiğini elbet görüyor. Seçimlere kadar Erdoğan’ın elini rahatlatmak uğruna mevcut sorunları fazlasıyla derinleştirecek, Merkez Bankasının dış piyasalardaki gelişmelere karşı elini kolunu bağlayacak bir geri adıma direniyor.  Çünkü artık o da biliyor ki, hükümet yaşanacak krizin faturasını daha şimdiden ona kesmeye hazırlanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa