Haziran ve Soma; Direniş ve Yaşam!
Fotoğraf: Envato
"Yaşamak direnmektir!” şiir ve türkü sözü, insana dair gerçekliğin bir tür anlatımıdır. Yaşamın kendisi bir direnç ister. En kaderci; yaşamlarını ve geleceklerini; çaresizliklerinin çaresini en uzak görünmezliklere havale edenler açısından dahi, aktüel yaşamı sürdürmek için bir şeylere direnmek koşuldur. Dayak yiye yiye, düşe-kalka öğrenir, kendilerine dayatılanı değiştirmenin kavgasına girişirler. İnsan(lık) tarihi böyle gelişip ilerledi. Bütün ülkelerde olduğu üzere Türkiye’de de yaşananlar gösteriyor ki, bütün burjuva iktidarları, insanca yaşam mücadelesi verenlere karşı zülüm ve zorbalık iktidarlarıdır. Türkiye’nin güncel iktidarı ise, parayı tanrı katında görüp secde edenlerin din bezirganı kapitalist holdingler iktidarıdır ve çıkarları için “Planlarımız var, direktif verdik, ne gerekiyorsa yapılacak!” politikası izliyor.
Sömürücü egemen azınlık, emek gücünü harcayarak üretenlerin var ettikleri bütün ürün, olanak, araç, mekan vb.nin üzerinde zorba güç sahibi olarak kurduğu tahtını sürdürmek için silahlı güç ve yalanı en gelişmiş teknolojik olanaklarla takviye edip en sinsi şekilde kullanıyor. AKP Hükümeti ve parti yöneticilerinin besleme propaganda timleriyle birlikte estirdikleri siyasi-polisiye ve ideolojik terör bu kapsamdadır. TEKEL direnişinden haziran halk direnişine, B. Elvan’ın cenazesinden Soma nedenli infiale karşılaştıkları direncin yarattığı korku ile direnci kırmak ve yayılmasını engellemek için artan şekilde polis terörü ve kara propagandaya sarıldılar. İnsan hasletiyle alakası olmayan riyakarlık ve zalimlik iktidarın iki en önemli niteliği: İstanbul sokakları 25 bin polis ve sivil vurucu Hükümet timleriyle yaşama kapatılıp terör estirilirken, vahşi saldırılarıyla yere düşenlerin görüntüleri ajanslara düşerken, “Güzel bir geçirdik” diye açıklama yapılıyor. SOMA’da 300’ü aşkın işçi dolaysız olarak Hükümetin ve kapitalist sömürü mekanizmasının ürünü olan bir cinayette katledilmişken, iktidarın 21. yüzyıl firavunluğuna soyunan “adam”ı, “Bu işin fıtratında var” diye, cinayetleri onaylıyor. Bununla kalmayıp, “Biz cenaze kaldırıyoruz, münafıklar protesto yapıyorlar” deyip, boyun eğmeyenleri saldırı hedefine koyuyor. “Polis nasıl dayanıyor, anlayamıyorum” kışkırtıcılığıyla polisi daha fazla cinayete azmettirip, “Polis öldürmeyip de ne yapacak?” diye, öldürme buyruğu veriyor; Alevilere küfrettirip, “Ümmet arkanda!” sloganları attırıyor. Tarikatının dinini devlet dini olarak herkese dayatırken, halkın duygu ve hassasiyetleriyle oynamaktan; Sünni-Alevi çatışmasını körüklemekten kaçınmıyor. Paralar kasa kasa istiflenip çalınırken, “Hırsız var” diyenler yaka-paça işkenceye çekiliyor. Gerçeğe işaret edenlerin arkalarından hançerlenmeleri için jurnalcilik yapılıp hedef gösteriliyorlar. Katil polisleri korumaya alan iktidar hakim ve savcıları “susma hakkın var, kullan” diye yönlendirmekten kaçınmıyor. İktidar ‘burçları’nda Frankoculuğun, Sisi’nin, Goebels’in “ruhu” dolanıyor.
Bu bir yönetim anlayışı, iktidar anlayışı, hakim sınıfın sınıf savaşı anlayışıdır. Baş gardiyan ya da yeni sultan padişah onun en sivri temsilcisidir. İktidar koltuklarını kullanıp trilyonlarca liralık sermaye ve servet edinenler, “Milletin hizmetinde olma” yalanıyla gemilerinin, paralarının, arazilerinin, şirketlerinin üstüne perde çekmeye çalışırlarken, sömürü çarkı aksamadan sürsün istiyorlar. Uyguladıkları zülüm bunun içindir. TOMA’lar, gaz ve sis bombaları, kurşunlar, bant sistemi, artan üretim ve verimlilik, düşen ücretler; kötüleşen ve ağırlaşan çalışma koşulları, gasbedilen sosyal haklar ve yeni imparator havasındaki “tokatlayıcı”nın çalımı bunun içindir. Zorba ve riyakar bir yönetim altındayız!
Yol ise, karanlık ve flu değildir. Zor olduğu; zorluğunu artıran ek takviyeler yapıldığı kesindir. Ama zor yoluyla ve entrikalar üzerinden kurulup sürdürülmek istenen tüm iktidarlar, tüm yönetimler yıkılmışlardır ve yıkılacaklardır. Büyük Haziran direnişi ve SOMA toplu cinayetine karşı baş gösterip bir biçimde devam eden öfke gösterimi, oyalama yöntemleriyle etkisi kırılmaya çalışılan Kürt Direnişi ve birlikte hareketin unsuru olmayı başarabildikleri ölçüde taleplerini alabilecek olan Alevi halk kesimlerinin artan tepkisi, büyük güçlerin yan yana gelebilme olanağına işaret ediyor. Olanaklar ise, ancak somut insan çabasıyla, direnişçi bir ruh ve tutumla değiştirmenin gücüne dönüştürülebilirler. İnsan, ne kadar insanlaşabilmişse, kendi çabasıyla ve her türden kalleşliğe, riyakarlığa, zorbalığa, karanlık ve kara propagandaya karşı savaşarak olmuştur. Tarihin her döneminde, üretici büyük çoğunluk için sömürü ve zulme isyan olmaksızın insanca yaşam olanaksız olmuştur. Sınıf savaşının kuralıdır bu; ve direnerek yaşama savaşı, çeşitli biçimleriyle devam ediyor! Yaşananların biriktirdiği deney ve enerji; Gezi’den Soma’ya; oradan ülkenin her tarafına yayılan direnç ve direnerek yaşamı var kılabilme tutumu geleceğin güvencesidir.
- Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz? 30 Ocak 2025 11:00
- Erol kardeşe 26 Ocak 2025 00:40
- Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar? 16 Ocak 2025 04:59
- Bölgesel gelişmeler ve devrimci yayıncılıkta ‘tekrar’ın yeri 09 Ocak 2025 05:31
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52