Hazine, SGK yağması ve bir seçim rüşveti rezilliği!
Başbakan kameralar önünde esnaf temsilcilerinin karşısına geçmiş, televizyondan milyonların kendisini izlediğini bilerek malum üslubuyla konuşuyor: 100 milyarlık vergi ve prim borçlarını affedeceğiz. Bu aftan dört milyon vatandaşımız yaralanacak. Böylece esnafımız, işçimiz, işverenimiz bu aftan yararlanacak!
Sanki Başbakan böylece Hazinenin, SGK’nin alacaklarını değil de babasının kasasından ulufe dağıtıyor gibi kendisini izleyenlere tepeden tepeden bakıyor. Onu izleyen esnaf temsilcileri de kendisini alkışlıyor, “Türkiye seninle gurur duyuyor!” diye malum tezahüratla selamlıyor. Yandaş medya ve AKP propagandası da Başbakana övgüler diziyor.
Basında birçok yanıyla yansıdığı gibi, Meclise verilen “af teklifi”nin “vergi borçları ve SGK pirim borçlarının” faiz ve cezaların yanı sıra belediye, trafik ve benzeri cezaları affetmeyi amaçladığı anlaşılıyor. Dahası şirketlerin “kasa açıklarını” yüzde 3 vergi ödeyerek kapatması da bu afla sağlanıyor. Ki bu “kasa açığı kapatma”yla firmaların kara para ve rüşvet dolaşımının af kapsamına alındığı, örneğin Reza Zarrab ve “havuzcu patronlar”ın bu kirli işlerinin de bu kapsamda affedileceği belirtiliyor.
10 AKP Milletvekilinin teklifiyle Meclise verilen düzenlemenin Meclis Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında önergelerle “genişletilmesi” de bekleniyor.
Kimi ekonomi uzmanlarının hükümeti çok da ırgalamayan, rutin, “ekonomi yasaları” ve “piyasa gerçekleri” gibi nedenler üstünden yaptığı eleştiriler bir yana bırakılırsa, bu affa ne muhalefet partileri ne de sendikalar, emek örgütleri cephesinden bir tepki yok.
AKP Hükümetinin “vergilerin, cezaların, primlerin yeniden yapılandırılması” adı altında sıkça başvurduğu “af”ların gerçek amacının, patronlara hazineden ve SGK’den milyarlar aktarma olduğunu biliyoruz; herkes de biliyor. Ve bu büyük sermaye gruplarına milyarlar aktarma, “BAĞ-KUR pirim borçları”, “Esnafın vergi borçlarının cezasını affetme”, …gibi gerekçelerle sanki af, dar gelirli vatandaşlar için çıkarılmış havası yaratılmaktadır. Böylece affa karşı çıkanlar, dar gelirli vatandaşın borçlarının affedilmesine karşı çıkıyor havası yaratılarak, büyük oyun oynanmaktadır.
Gerçekten de; örneğin bu ülkede sigortalı çalışan 12 milyon dolayındaki işçinin prim ve vergi borcu da yoktur. Ama bu işçileri çalıştıran patronların işçiden kestiği sigorta prim borcu ve vergiyi SGK’ye ve devlete ödemek yerine faizsiz kredi olarak kullandığı için patronların vergi ve prim borcu birikmiştir. Af da asıl olarak bunlar için getirilmektedir. Esnaf ve küçük üreticilerin vergi ve prim borçları ise bu 100 milyar TL içinde devede kulaktır!
Bu yüzden de; eğer bir aftan söz edilecekse bu dar gelirli kesim için çıkarılması gerekir. İşçiden, emekçiden kestiği gelir vergisini ve sigorta primini ödemeyip üstüne yatan patronlara af getirilmesi elbette ki sendikalar, emek örgütleri ve tüm emekçi kesimi için kabul edilemezdir, edilmemelidir.
Ancak hükümetler bunu hep yapıyor. AKP Hükümeti ise bu konuda önceki hükümetleri fersah fersah aşmış; vergi kaçakçılığını, prim hırsızlığını ödüllendirmede rakip tanımayan bir hükümet olmuştur.
Hele de bu af, cumhurbaşkanlığı seçim arifesine gelince bu “patronlara kıyak” vatandaşa da bir “seçim rüşvetine” dönüşmüş bulunmaktadır.
Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Şoförler Federasyonu Kongresi’nde delegelerin yol yemek paralarının yanı sıra 250’şer lira da para dağıtmasını hepimiz ayıpladık; bu nasıl kongre diye sorguladık. Ama bu yapılmak istenen af yanında Şoförler Federasyonunda olan çok “küçük bir ayıp”tır. Çünkü burada Hazine ve SGK’nin bir avuç sermaye sahibine yağmalatılmasının yanında aynı zamanda dört milyon vatandaşa da seçim rüşveti verilerek onlar da aşağılanmaktadır.
Peki burada sermaye partilerini geçtik, işçilerin ödediği vergilere, sigorta primlerine el koyarak onları faizsiz kredi olarak kullanan, ya da hiç ödemeyen patronlara af getirilmesine karşı çıkmayan sendikalara, emek örgütlerine ne demeli?
“Bunlar işçinin hangi hakkını savunuyor ki bunu savunsun”dan başka!
Evrensel'i Takip Et