Günlerdir bir yandan AKP yanlısı, diğer yandan Fethullahçı medya “kandırılan, aldatılan, kaçırılan çocukları” haber yapıyor. Doğan medya kuruluşları da buna katılıyor. Meğer ne kadar duyarlıymışlar!
Hemen sormak gerek. Acaba oturma eylemi yapanlar Diyarbakır’da değil de, Ankara’da bir bakanlık önünde oturmak isteseler ne olurdu? Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün önüne gitselerdi? Ya da başbakanlığın önünde oturmaya kalksalardı? Sonucu düşünmek bile istemiyorum.
Sormak gerek. Çocukları Suriye’ye “cihada götürülen” ana babalar ortaya çıksalar, onları haber yapan olur muydu? Bu ülkede çocukları zorla askere götürülenler eylem yapabiliyorlar mı, bir de onu sormak gerekmez mi?
Aklıma ilk gelen soru şu: Berkin’in anası babası kardeşleri İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde oturma eylemi yapabilir mi? Yapacak olsalar ne olurdu? Fitne medyası ne yazardı? Polisin öldürdüğü o kara kaşlı güzel çocuğa sahip çıkarlar mıydı?
Bırakalım kaçırılma vb. iddiaları. Önce bildiklerimizi soralım. Lice’de koyun otlatırken havan mermisiyle öldürülen Ceylan Önkol’un anası babası, yakınları genelkurmay önünde oturma eylemi yapabilir mi? Yahya Menekşe’nin anası babası, yakınları sevdiklerini ezerek öldüren panzeri kullanan polisin beraat etmesini protesto eylemi yapacak olsalar, onlara yer gösteren bir “hükümet yetkilisi” bulunur mu?
Bu soruların yanıtları belli. Berkin’in anasını babasını yuhalatanlar, Berkin’e sahip çıkan milyonları “hain” ilan eden, çocukları öldürenlerin “destan” yazdığını söyleyenler elbette bu soruları soranları da “hain” ilan edecektir.
Gittiği okulda kapıya sıkışarak, lavabo altında kalarak can veren çocukları bile ciddiye almayan, kılları kıpırdamayanların “kaçırılan çocuklar” konusunda samimi olduklarına kim inanır?
***
Olanların ne anlama geldiği ortada. Birincisi, yıllardır çocuk haklarına aykırı davranan devlettir. Yaşama, korunma, gelişme ve katılım haklarını ihlal eden, gözetmeyen devlettir ve şu anki hükümettir. Çocuk Hakları Sözleşmesi tüm yasaları ve mevzuatı bağlayıcı olsa da “güvenlik”, “terör”, “din” vb. gerekçelerle ve belirli çıkarlara hizmet edilecek şekilde sözleşme ihlal ediliyor. Yargı “güvenlik”, “terör” vb. gerekçelerle taraf durumunda. Çocuk haklarını izleyen bağımsız bir izleyici kurum da yok. İhlallere engel olunamıyor.
İkincisi, çocuklara ayrımcılık uygulanmaması gerekir. Ama “Dağa kaçırılan çocuklar” haberleri de gösteriyor ki, hükümet ve yandaşları için kimi çocuklar önemli, diğerleri önemsiz. Kimin önemli olacağını ise siyaset ve gündem belirliyor. Ama erkek çocuklar elbet daha makbul. Kız çocuklar sistematik olarak ayrımcılık görüyor.
Üçüncüsü, her şeyden önce çocukların yararı gözetilmeli. Ama hangi çocuklar önemli, siyaset belirliyor. Çocukların yararı çatışmaların bitmesini gerektirir. Sokaklarda biber gazı, silah, TOMA, akrep olmamasını gerektirir. Çocukların dünyası sivil olmalıdır ve bu barışla sağlanabilir. Ama dinleyen kim? Çatışma ortamını ve “çözüm” vaatlerini bir halk hareketini hizaya çekmek için kullananlar barışı değil, iktidarı istemektedir. Çocuklar onlar için önemli değildir. Çatışmaların bitmesi ve ölümlerin önünün alınması padişah olmak isteyenlerin önceliği değildir.
Dördüncüsü, çocuk ve gençlerin çatışmalara katılmasının engellenmesi için barış gerekir. Bir türlü bitmeyen çatışma ortamı ve süren baskı, çocuk ve gençlerin hem halk hareketi içinde, hem de gerilla gücü içerisinde bulunmak istemesiyle sonuçlanır. Çatışmaları yaşayan, baskıya, haksızlıklara hatta katliamlara tanık veya hedef olan, bunlarla büyüyen çocukların tepki vereceği ve er ya da geç bunlara karşı çıkacağı artık kabul edilmelidir. Öte yandan, 18 yaşına girenler askere alınmakta ve çatışmaya sürülmekteler. Şu an var olan çözümsüzlük çocukları ve gençleri ölüme sürüklemektedir.
Beşincisi, çocukları siyaset malzemesi yapanlar için onlar birer araç, birer nesnedir. Eskiden “vatan-millet-bayrak”, “asker millet” vb. ile doldurulan beyinler, giderek daha çok “İslam-Türk Sentezi” ile doldurulur oldu. Çocukların kafalarına patlamaya hazır mayınlar döşeniyor. Eskiden halife padişahın askerleri vardı. Cumhuriyet ile bu bozulur gibi oldu. Artık iktidar büyüklerinin dediğini yapan, hep destekleyen, kılına bile kurban olacak, medya ile yönetilen bir “sürü demokrasisi” istiyor. Düğmeye basınca birer milis gibi davranabilecek, “hassas vatandaşlar” ile dolu bir “ümmet demokrasisi.” Ali İsmail Korkmaz’ı öldüren o sivil neferler nasıl ortaya çıktı, düşünmek gerek.
Özetle, kandırılan çocuklar dağda değil. Kandırılanlar her yerde. Baştakiler tüm ülkeyi kandırmaya çalışıyor.

Evrensel'i Takip Et