09 Haziran 2014 00:08

Ama'ların uğultusu

Ama\'ların uğultusu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yabancı dil bilgisinden söz ederken, sadece bizim buralara özgü bir seviye vardır; “Anlıyorum ama konuşamıyorum.” Söylenen her şeyi anlayıp da hiçbir şey söyleyememek pek mümkün değilse de, o kadar da boş olmadığını ifade etmek için yaygın olarak kullanılır. Yan yana yaşarken bile birbirine yabancı diller konuşmanın normal olduğu bizim buralarda, anlamayıp da konuşanlar da çoktur oysa. Kimse bunu kolay kolay itiraf etmez belki de, konuşur ama anlamaz. Hele olay, memleketin “uzak” ve adı hep silahla, ateşle, ölümle anılan kısımlarında geçiyorsa. Devletin gazetecisinin, devletin siyasetçisinin, devletin askerinin, devletin polisinin konuşacak ve konuşan herkese dayatacak çok lafı vardır ya, orada neler olduğunu anlamak ve haliyle anlatmak ilgilerini çekmez. Bir ama’nın iki tarafında geçer olan biten.
Ders kitaplarına göre “ama”, cümleleri birbirine bağlayan bir bağlaç. TDK sözlüğünde “çelişkili ve tutarsız iki cümleyi” bağladığı yazıyor. Buralarda bir de, memleketin doğusuyla batısının ortasında durur, hiç dinmeyen bir fırtına gibi bir o yana bir bu yana savurur. Lice’deki katliamın ardından bir kez daha, devlet tarafından üzerine ateş açılmış halk için “ama”lı cümlelerin yeri göğü kapladığını görmemiz bundan. AKP’li bakanla, AKP’yi en yüksek sesle eleştiriyor görünen gazetenin aynı dili konuşması, aynı rüzgarla serinlemelerinden.
Ondan burası, ortasından “ama”lar geçen bir ülke. Lice’de karakol yapılmasını protesto edenin halk olduğu da ortada, bir “çatışma” olmadığı da, askerin halkın üzerine ateş açtığı da. Yine de, “ama” ile başlayan ne çok cümle kurulabiliyor. Aslında askere saldıranın eylemciler olduğu, bir uyuşturucu rantı davası olduğu, gerillaların eylemleri yönlendirdiği, yolu kapatmanın seyahat özgürlüğünü engellediği, dağa çıkan gençlerin “kaçırıldığı” falan. Meşhur “Velev ki”ye bile yer yok burada, hani bunların hepsi doğru olsa ne olur sanki? Tek suçu ölümler olmasın, barış olsun demek olan insanların üstüne ateş açılmasına, silahsız kişilerin sırtından vurulmasına, hangi “ama” derman olur?
Oysa, Rize’deki ve her yerdeki HES mücadelesinde, Soma’daki ve her yerdeki işçi direnişlerinde ve tabii ki Gezi’de de, “ama”dan sonrasının kıymeti olmadığını en iyi yaşayan biliyor olmalı. Derken, birbirine yabancı diller devreye giriyor, anlayacak gibi olmak ama konuşamamak, konuşmak ama anlamamak kalıyor geriye. Ama’lara kapılmayıp birbirine ulaşmadıkça, birbirinin dilini hem anlayıp hem konuşmadıkça da, rüzgarların uğultusu, hepsinin ortak katilinin sesini yankılamaya devam ediyor. Barış, dinmeyen “ama” rüzgarlarıyla titriyor.
“Vur” emri verildi, mermiler atıldı. Günlerdir, “Kürtlere neden saldırmıyorlar” diye soranların istediği oldu. Başta kenara atılan karakol baskını haberinin puntosu, ölümlerden sonra birden bire büyüyüverdi. Mermiler yağdıran askerler eşyalarını ve boş kovanlarını terk edip Lice’yi acılarıyla baş başa bıraktı. Gece boyunca ellerinde fenerlerle ölülerini ve yaralılarını arayan vatandaşlar, Evrensel muhabirine medyaya duydukları öfkeyi, katliamın nasıl göz göre göre geldiğini anlattı. Sonunda da bir soru sordu: “İlk defa ateş açılmadı. Tepeler 10 gündür askerlerde. Bu defa öldürmek için taradılar. Ölünce mi sesimiz duyulacak?”
Peki, “ama”ların uğultusunda, ölünce sesimiz duyulacak mı?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa