Devletin asker kıldığı çocuklar
Eski bir metinde “hastalık insanı dürüst kılar” demiş bilge bir insan. Neden mi önemli? Hekimler, sağlık çalışanları karanlığın tanığıdır. Ve bu tanıklık hastalıklarının dürüst kıldığı insan anlatıları ile daha da güçlenir.
Milyonlarca insan yakılmış, boşaltılmış köylerinden edildi. Nice insan yargısız infazlarda öldürüldü. Yaşam alanlarında babalarına, annelerine, en yakınlarına devlet güçlerince işkence yapıldığını, öldürüldüğünü, evlerinin yakıldığını gördü çocuklar. Ve orada asker kılınmış nice hekim, sağlıkçı görev yaptılar. Ama anlatmıyorlar karanlığı en yakınları dışında; yazık!
Seksenlerden bu yana zulmün içinde büyümüş bugünün anne babaları ise şimdi kendi çocuklarının ölümüne, mahpusluğuna tanıklık ediyorlar. Bir yandan cumhuriyet tarihinin en kalabalık çocuk mahpusları tecrit altındayken, öte yandan Roboski’de savaş uçaklarınca katlediliyor yavruları…
Evet, sağlıkçılar karanlığın tanığıdır. Son haftalarda “silah ve çocuk” gündem kılınınca eski yazdıklarım / tanıklıklarım geldi aklıma. Misal Ocak 2012’de “Devletin Asker Kıldığı Çocuklar” olmuş başlık, bir başka yazıda “Silah, Anne ve Çocuk”:
“Bir sabah gürültü ile uyandığımda dışarıda çok sayıda silahlı korucu gördüm. Bunda yadırganacak bir şey olmayabilirdi eğer aralarında çocuklar olmasaydı. Öyle ya; tarih doksanlı yılların sonu, yer Çukurca’da bir askeri taburdu. Uzun uzun silaha büründürülmüş çocuklara baktım; devletin çocukları silah altına aldığına inanmak istemedim. Tanık olursunuz bazen; ama yine de reddi kolaylaştıracak cümleler ararsınız.
Birkaç hafta sonra ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne uğradım ziyaret amaçlı. Bir hastamın yakınıydı yetkili. Çay faslında soruyu dönüştürerek sordum: ‘Korucu öğrencilerin silahlarını okulda ne yapıyorsunuz?’ Cevap netti: ‘Müdür odasına alıyoruz.’
Aynı tarihlerde dört yaşında bir çocuk zehirlenme ve elektrik kurumunun bir çalışanı kalp krizi ile geldiğinde çaresiz revirde izlemek zorunda kalmıştık; gerekçe güvenlik amaçlı kilometre başı yol kontrolleriydi. Güvenlik ama kim için? Kalp krizinde ölümün kıyısında olan bir erişkin, dört yaşında bilinci kapandı kapanacak bir çocuk için güvenlik ne ola ki?”
Korucu, yani asker kılınmış o çocuklar Zap suyunda yüzemediler hiç. Oysa rütbeliler el bombası ile balık avlıyordu o sularda ve dinlenme anında güneşleniyorlardı Hakkâri Çukurca tabur içi askeri yüzme havuzunda. Ve silah altına alınmış korucu çocuklar o havuzu muhtemeldir ki hiç görmediler, bilmediler.
Silah, anne, çocuk, Zap suyu, yüzme havuzlu tabur…
Zifiri karanlığı sarsan top atışlarının gölgesinde bir Kızılay reviri. İlçenin kilometrelerce dışında bir sınır taburu ve oraya nerede ise her gece acilen ‘kelle koltukta’ getirilen bir anne. Yakınları yine bayıldı diye getiriyorlardı. Tanısı ise bizce netti “Konversiyon*”. İlginç olan hep gece gelmesi idi; fark edince yakınları ile öyküyü derinleştirdik. Öğrendik ki; tüm oğulları ve eşi korucu kılınmıştı ama o en küçük oğlu için yürek kaldırıyordu: Kürtçe “Daha o çocuk” diyordu”.
Evet, henüz 17 yaşında oğlunun ‘baskı ile korucu yapılmasına’ tahammül edemiyor; ne zaman oğlu gece nöbetine çıksa konversiyona giriyordu. Hâsılı ‘çocuk asker’ kılınmış o çocuğun silahtan men edilmesi hem etik hem de tıbbi bir zorunluluğa dönüşmüştü. Tüm bunları kapsayan bir rapor yazıp ilgili askeri yetkiliye vermelerini söyledim. O günden sonra yaklaşık on gün anne revire konversiyonla başvurmadı; ama ne zaman ki tekrar geldi yakınlarına tahminimi teyit ettirdim: Bir çocuğun silah altına alınmasının sona erdirilmesine dair tıbbi talep reddedilmişti.
Yer Hakkari Çukurca’ydı, özne ise çocuk ve annesi, zaman doksanların sonu“.
Geldik bugüne.
Başbakan, Diyarbakır Belediye önü, aileler, Lice ve dahası...
Hekimler karanlığın tanığıdır. Anlatsalar da, unutmak isteseler de...
(*)Konversiyon: Altta yatan organik bir neden bulunmaksızın ortaya çıkan, bayılma, duyu kaybı gibi nörolojik belirtiler.
Evrensel'i Takip Et