14 Haziran 2014 00:07

Siz çok yanlış gelmişsiniz!

Siz çok yanlış  gelmişsiniz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de entelektüel kesimin futbola soğuk ve üstten bakan bir tavrı olduğu zikredilirdi her daim. Kısmen de olsa bu yargı gerçeğe yakındı. Bir “avam” kültürü olarak gördükleri futboldan uzak kalmak büyük bir çoğunluk için doğru ve onlara yakışan bir limandı. Ancak özellikle son zamanlarda, futbolun o kadar pespaye olmadığı tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmeye başlayınca, entelektüel kesim de bu alana yöneldi. Yaşananlar, tribünlerin – ki tribünler, futbolun özelleştirilmeyen ve profesyonelleşmeyen tek kesimi hali hazırda – güncel meselelerin birçoğuna hazırbulunuşluk seviyesinin yüksekliği ve cesareti, o çocukların sadece “bağırmayı” bilen çocuklar olmadığını, çok daha fazlasını barındırdıklarını ortaya çıkarmıştı.
Asıl, entelektüel kesim için vahim olanı ve yıllardır gözden kaçırdıkları gerçek ise çok daha büyüktü; o çocuklar bunları “Tribünlerden öğrenmişlerdi”.  Albert Camus suflesiyle devam edelim; “Ahlaka dair bildiğim ne varsa futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi”
Futbola yönelmek bu kesim için bundan sonra kaçınılmaz bir hal ve bir zorunluluk aldı haliyle. Ancak bu noktada başka bir vahim hataya düştüler ki; görmezden gelmekten çok daha büyük bir hataydı. Bilmiyorlardı, bilmediklerini de bilmiyorlardı ya da umursamıyorlardı. Ve ne seslendirilmeye başlandıysa inanmaya başladılar. Bu yanlışlıkları da çok pahalıya mal oldu. Zira futbol meselelerinde saçmalayan adamlar kervanına yenileri katıldı. Bu ülkenin genel futbol anlayışı için bir değişiklik olmasa da, memleketin entelektüel birikimi için büyük bir soru işaretine dönüştü. Daha önce kazandıklarını da kaybetmeye başladılar. Yıllardır bu memlekette doğru düzgün bir futbol kitabı yazamayan, futbol üzerine doğru düzgün bir sinema filmi çekemeyen, futbol belgeseli konusunda kıt ve siyasi bağlılıkları üst düzey ne kadar adam varsa artık “futbolu” kendilerine yontmaya başladılar. Futbol felsefesi “Şansal-Erman” atışmalarından bir tık ileriye gidemeyen bir ülke için bu gelişme de başka bir hayal kırıklığıydı tabii. Angaje oldukları siyasi aksiyonlar çerçevesinde daha fazla yorumlamaya çalıştılar futbolu, daha da fazla. Bazıları sırf “muhalif” doneler ortaya koymak için, duyduklarının “gerçekliğini” hiç sorgulamadan işe giriştiler, bazıları da “havuzdan” payları düşmesin diye ne duydularsa kendi tarzlarında anlatmaya başladılar.
Kimlerden mi bahsediyorum? Birçok yazar, şair, oyuncu, ressam ve hatta siyasal kalem erbabı buna dahil. Hatta üniversiteler… Kimse kusura bakmasın ama bunlar futbol hakkında bir şeyler söyleyeceklerse, çok daha fazla çaba sarf edip, çok daha fazla bilgilendikten sonra, bir şeyler anlatmaya çalışsınlar. Zira ne futbolun gerçeklerini, ne de futbolun ruhunu zerre kadar bilmiyorlar.
Aksi halde, zaten kuru kalabalıktan ibaret bir futbol düşünce hayatı olan memleketin kuru kalabalığına, bozuk bir entelektüel futbol bakışı eklemekten başka bir işe yarayamayacaklar. Zira şu anda çok yanlış bir yere gelmiş vaziyetteler.
Türk futbolu; Müteahhit başkanların basın toplantılarından, yayıncı kuruluşun programlarından, birkaç slogandan ve güçlerin maniplasyonundan ibaret değil. Daha fazla para, daha fazla marka değeri için, bütün futbol ahlakını kenara atan basın dünyasından da ibaret değil. Futbol sahalarını birer “sosyal deney” olarak görüp, oradan siyasi çıkar devşirme derdinde olan siyasilerden hiç değil.
Tribünlerden öğrenecek çok şeyiniz var. Özellikle statlarına hiç konuk olmadığınız, Anadolu’da kalan tribünlerden. Onlar her şeyin farkındalar ve bu farkındalıkları yakın zamanda “gerçeklikten” uzaklar için çok daha fazla rahatsız edici olacak…
Dünya Kupası’nda 2. Olabilirdik (!)
Türkiye Dünya Kupası’nda değil malumunuz. Ve bu mesele, “keşke orada olsaydık” gibi sahte bir duyarlılıktan çok daha büyük bir hayal kırıklığı geçmişine sahip. Daha doğru bir cümle ile açalım. Türkiye 2014 Dünya Kupası’nda yok ama bu yeni bir şey değil; Türkiye 2002 hariç 50 senedir Dünya Kupası’nda yok. Peki Dünya Kupası’na gitsek nasıl 2. olacaktık? Teknik direktörümüzün aldığı ücretle! Dünya Kupası’na katılan ülkelerin teknik direktörlerinin aldığı yıllık ücretler sıralaması yapıldığında listenin ilk sırasında Rusya teknik direktörü Capello var. Eğer orada olsaydık ikinci sırada yıllık 3,5 Milyon avro kazancıyla Fatih Terim olacaktı. Listede 2. sıraya giremedik ama helali hoş olsun (!)
Sporda Şiddet
Çok net konuşalım.
Sporda şiddet “ biz yapmıyoruz” yalancılığı, “herkes yapıyor ama” kolaycılığı ile çözülmez. Hele “diktatör başkan” modelleri ile hiç çözülmez. Basın toplantılarında tek bir soru sormaya cesaret edemeyen basınla da çözülmez. Tribünler bu sıralamanın çok çok altında. Emin olun!


 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa