15 Haziran 2014

Süleyman Üstün\'ün bir konuşmasını anarak

Süleyman Üstün iyi bir eğitimciydi. Sonra bu eğitimciliği sendika eğitimcisi olarak kullandı. Ben onun hep işi kolayından alıp etkili olmasına hayrandım. Bir seçim propagandasında ünlü “zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünü bir ağıt haline getirişini unutamam. Köylü kızın yoksul zeytinci köyüne gelin gitmek istemeyişi dar gelirlinin feryadı oluvermişti. Yine öyle ünlü kız-naz türkülerinden “ben varmam inekliye, yoğurdu sinekliye”yi ele alsa nasıl bir propaganda türküsü yaratırdı bilemem.
O son söyleşilerinden birini Merter’deki eski Maden-İş lokalinde yaptı. 1 Mayıs yaklaşıyordu. Cebinden bir kağıt para çıkardı. Galiba 20 liralık. Bu paranın değerinin nereden geldiğini sordu. Elbet hepimiz bu değerin gerçek olmadığını söyledik. O yanıt olarak kağıda (kağıdın ağacı dahil), paranın dizaynına, baskısına, mürekkebine, baskı makinesinin yapımına varıncaya kadar verilen emeği sıraladı. Toplu bir emek. Sonra bu parayı hak etmek için bir emekçinin harcaması gerekli zamanı hesapladı. Asgari ücretin neye göre hesaplandığı dahil artı değer dahil ekonomik sorunları anlaşılır deyimlerle açıklayıp neden 1 Mayıs günü alanda olmamız gereğiyle sözü bağladı.
Elinin altındaki malzemeyle konuşma konusu bulabilmesine, emek-sermaye çatışması  konusunu yalın biçimde açıklayabilmesine hayrandım. 12 Eylül’ün yaşamını kısalttıklarından biri oldu. Neyse ki aramızdan görece demokratik dönemde ayrıldı.  Ona saygımızı gösterebildik, ailesiyle birbirimizi teselli ettik
Hiç değilse 12 Eylül döneminde Sevgili Rıza Kuas’ın polis, jandarma eşliğindeki uğurlamasındaki acıları yaşamadık. Beyazıt alanı abluka altında, her an emekçi birliklerinin alanı işgalini bekliyorlar. Üstelik bekledikleri çatışma ve kalabalık olmayınca,  namaz biter bitmez imam “göreviniz burada bitti, haydi evinize” diye bir yarı kovma konuşması yapıyor. Cezaevinden getirilmiş kardeşine bile başsağlığı dileyemiyoruz.
Sendikacılığın her zamandan daha çok önem kazandığı günlerdeyiz. Bunu örgütlenmenin, örgütlenme öncülerinin önem kazanması  diye de okumak olası.  
İş yeri sendikası, işyeri sendikacılığının dar sınırlarını aşma denemeleri,  sınıf esasına dayalı dernek kurma ve örgütlenme yasağı işçi sınıfı tarihinin bir parçasıdır. İyi bir örgütlenmeci dar ve zor koşulları aşmayı da başarır. Bu dar koşullar elbette kitleyle birlikte aşılacaktır.
Ne var ki bu konunun tek çaresi okumaktır. Yalnız temel örgütlenmeyle ilgili ideolojik kitapları değil, edebiyat kitaplarını da. Çünkü, şiir, öykü, deneme ve roman okumayan birinin ufkunun açılmasına da sınıfına yararlı olmasına da pek olanak yoktur. Hem pek çok bilimin ana maddesi edebiyat eserleridir. Ruhbilimin, toplumbilimin. Belki de örgütlenme bilimi için de okumak gereklidir. Örgütlenmeciler iyi konuşmasını bilmeliler.  Söze nasıl başlayacaklarını da. Kitaplar sizi bekliyor kısacası… Kolay gelsin.

Evrensel'i Takip Et