Balyoz, IŞİD, Cumhurbaşkanlığı ve HDK
Siyasette tehdit ve tehlike algısı son derece önemlidir. Ancak siyaseti korkularla yönetmeyi alışkanlık haline getirdiğinizde umut odağı haline gelmeniz imkansızlaşır ya da kaderiniz büyük krizlere endeksli hale gelir.
CHP ve MHP seçmeninin sadece korkulara dayalı siyasal söylemlere mahkum edilişi, üzerinde çalışılmaya değer bir siyaset sosyolojisi konusudur.
Yarım yamalak laikliğin de elden gitmesi yada zaten toplumsal olarak parçalanmış bir ülkenin bölüneceği korkusu iki parti tabanının ufkunu kuşatmıştır. Son derece güçlü ve bir kısmı haklı, gerçekçi kaygılara dayansa bile siyaset, sadece korku dili ile genişleyemez.
CHP ve MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayının profili, geleneksel Alevi seçmenin davranış değişikliğine alıştırılması açısından önemli bir hamledir. Bu bir kırılma mı doğurur yoksa kabullenme mi? Sorunun cevabını sadece kitle psikolojisinde aramak yanıltıcı olur. Aktörleri, özneleri, dinamikleri dikkate alınmadan hiçbir toplumsal kaygı tek başına siyasal sonuç doğuramaz. En fazla çekimserlik ya da katılmama sonuçlarını doğurabilir ki, bunun bile ne ölçekte olacağını korkular arasında yapılacak tercihler, öncelik sıralamaları belirler.
IŞİD isimli yapı üzerinden inşa edilen yeni gerilimin taraflarından biri Şii Türkmenlerdir. Daha az ve daha örgütsüz nüfusun Türkiye ile pazarlık aracına dönüştürülmesi, elbette bir insanlık dramına dönüşebilir niteliktedir. Böyle olunca Sünni Irak Baas yapılanması ile selefi buluşmasının Türkiye toplumunun psikolojisinde doğuracağı sonuçlar Suriye’den farklı olacaktır.
Balyoz davasında tahliye kararı da, yine bu iki parti tabanında yeni moral, motivasyon dinamiğine dönüşebilir. MHP yönetiminin içlerinde bir milletvekili olmasına rağmen ulusalcı örgütlenmelere yönelik ihtiyatlı tutumu ve CHP’nin çoklu yapısı, bu açıdan yeni bir sınavla karşı karşıya kalacaktır.
Bu tablo, cumhurbaşkanlığı seçiminde yeni bir dengeyi ortaya çıkarabilecek potansiyele sahiptir. Türkiye’nin bir an önce yeni sistem krizleri yaşayıp acil anayasa değişikliklerine mecbur kalması ile mevcut parlamenter dengeleri koruyarak yoluna devam etmesi arasında bir yol ayrımındayız.
Bu durumda nasıl bir üçüncü yol ve taraf olmayı tercih etmelidir HDK ve tabi HDP?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday profili, önümüzdeki bir yılın da dengelerini şekillendirecektir. Daha açıkçası Erdoğan’ın Köşke çıkmakla partide kalmak arasındaki tercihi önümüzdeki dönemin yol haritasını şekillendirecektir.
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını bir sistem tartışmasına dönüştürmek ve örgütlenme, genişlememe hamlesi haline getirmek HDK açısından nasıl mümkün olabilir? Hem adayın belirlenme biçimi, profili ve tabi kamuoyuna sunum tarzı, kampanyanın kapsama alanı ve etkisini de şekillendirecektir.
Eğer Alevi ve sosyal demokrat kitle ile geleneksel Kürt seçmen arasında bir yakınlaşma ve tanışma öngörülüyorsa buna uygun hareket etmek de tarihi bir sorumluluktur.
Tüm bu gerçekler HDK’nin bir işbölümü ile kurumsallaşmasını zorunlu kılmaktadır. HDP ile ilişkisinin yeniden tanımlanması ve toplumsal siyaset öznesi haline gelmenin olmazsa olmazı yeniden sorgulanmalıdır.
Evrensel'i Takip Et