\'Komplo mağdurluğu\' ile adaylığa da...!
Başbakan Erdoğan’ın bir yandan yolsuzluk, rüşvet, yandaş medya için “havuz oluşturma” gibi suçlamaların üstünü örtmek, öte yandan da iç ve dış politikasındaki iflasının bahanesini yaratmak için bir yıldan beri sarıldığı son yalan kendisine “darbe” hazırlandığı, halkın seçtiği iktidarın komplolarla çökertilmek istendiği iddiasıdır.
Şimdi Başbakan bu yalanı Cumhurbaşkanı adaylığına bir “mağduriyet unsuru” olarak ekleyerek yoluna devam etmek istiyor. Söylediklerine inanırlık kazandırmak için Erdoğan bazen 28 Şubat’a bazen 12 Eylül’e bazen de 27 Mayıs’a kadar dönüyor. “Dur ağır ol!” diyen olmazsa 1913’e, İttihat Terakki darbesini bile kendilerine karşı yapılmış bir darbe olarak gösteriyor. Çünkü mağduriyetin bu ülkede prim yaptığını kendi öz deneyimiyle biliyor. Böylece de Erdoğan, bir yandan mağdur edildiğini söyleyip halkın vicdanına sığınırken öte yandan da kendine “Bak onca darbe başarılı oldu, bir bize karşı yapılan olmadı. Çünkü dik durduk ve darbecileri alt ettik, cezaevine koyduk!” diye bir tür “kahramanlık” payı çıkarıyor.
Gezi direnişinden beri Erdoğan aynı “komplo”dan söz ediyor. AKP propagandası, 17 ve 25 Aralık’la, buna “paralel yapıyı” da katarak “komplo teorisini” mükemmelleştirdi!
Ancak bir “açık yan” var ki, açıklamak da hayli zor.
Gezi direnişinden “komplo”ya dair bir kanıt bulması olanaksızdı. Ama Hükümet elindeki onca imkana ve bu”paralel yapı” kendi içlerindeki bir yapı olmasına karşın, 17-25 Aralık’ın “komplo” olduğuna dair bir kanıtı da ortaya koyabilmiş değil.
Gezi direnişinden sonra açılan her dava gibi Taksim Dayanışması’na açılan dava da “yargılayanların yargılandığı bir davaya” dönüştü. Dahası “Başbakanlığa böcek koydular. MİT TIR’larını durdurdular, öyleyse casusluk yapıyorlar” diye “somut” iddialarıyla yapılan her iki soruşturma da akamete uğramış bulunuyor.
“Devletin güvenliğini tehdit”, “casusluğa” kadar varan suçlamalarla açılmak istenen ve “hükümete yönelik komplo ifadesi olacak” denilen davalar daha baştan çökmüş görünüyor.
Ve Başbakan 12 Eylül’ü aklama davasına dönüşen Evren ve Şahinkaya’nın yargılanmasından kalkarak önceki gün Fransa’nın Lyon kentinde, “Bakın 12 Eylül darbecilerini yargıladık” dedikten sonra kendisine yönelik “komplo”nun sorumlularını da yargılayacaklarını iddia etti. “Ama onları yargılamak için 34 yıl beklemeyeceğiz” diyerek aslında tamamen zamana oynadığını da itiraf etti.
Çünkü Gezi direnişinin üstünden bir yıl, 17-25 Aralık skandallarının üstünden altı aydan fazla zaman geçmesine karşın bugün henüz, “hükümete komplo” ya da “darbe yapmak için girişim”le suçlanan bir tek kişi yoktur. Dahası en iddialı olunan “Başbakanlığa böcek koymak”(*) suçlamasından bile tutuklu tek bir kişi yoktur. Ama Başbakan bunlar hiç olmamış ve cezaevleri “AKP Hükümeti’ne darbe yapmak için harekete geçtiği kanıtlanmış” sayısız kişiyle doluymuş gibi konuşmaya devam etmektedir.
Başbakan ve AKP propagandası, bu süre içinde Hükümete karşı bir “komplo” yapıldığını ne Türkiye’nin iç kamuoyuna ne de dış dünyaya kabul ettirebilmiş değildir. Ama bu yalanların, güçlü AKP propagandası yoluyla kendi yandaşlarını kemikleştirmekte bir işe yaradığı görülmektedir.
Bu yalana sarılarak Türkiye’yi il il dolaşan Erdoğan, şimdi Almanya, Avusturya, Fransa gibi Türkiye kökenli büyük bir nüfusun yaşadığı ülkelerde “darbe masalları” anlatıp, Cumhurbaşkanlığı için oy talep etmektedir.
“Komplo”, “darbe” mağduriyetinin arkasına saklanan yalanlarla vatandaşın gözünü bağlamayı bir kez daha başarabilecekler mi; bunu da göreceğiz. Ama kesin olan şu ki, bu sefer işleri o kadar kolay olmayacak.
Çünkü bu sefer karşısında biri kendisine benzese de diğeri halkların kardeşliğini, özgürlükleri, demokratik Türkiye’yi savunan bir cumhurbaşkanı adayı (HDK-HDP’nin adayı) olacak.
(*) Dün yine Erdoğan, “Bütün bu belgeler ortadayken bunları yapanları serbest bıraktınız” diye verdi veriştirdi. Bu kararı veren mahkemeyi de “paralel mi değil mi bilmem” diyerek damgalamayı da ihmal etmedi.
Evrensel'i Takip Et