Sudan sebepler
Fotoğraf: Envato
Joan Baez’in bir şarkısında dediği gibi “Bu sabah uyandım, gazetelerde iyi bir haber yoktu”. Bizler için de çok farklı değil ne yazık ki. Bazı insanlar için iyi şeyler oluyorken, bizler için epey zamandır bu şarkının sözleri, her yeni gün için geçerli oluyor.
O zaman, biraz daha farklı konulardan, havadan sudan konuşalım, üzerimizdeki sıkıntıyı dağıtalım.
Suriye, İŞİD, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi önemli mevzuların yanında, geçtiğimiz hafta pek çok insanın gündelik yaşamını etkileyen hatta bazı yerlerde ‘Hayatı felce uğratan’ başka bir şey oldu: Memleketi sel götürdü.
Bu yıl tuhaf bir yaz yaşıyoruz. Gerçi kıştan da bir şey anlamamıştık. Sonbaharda başlayan kar yağışını bir daha bütün kış boyunca görememiş, arada bir yağmur görmüştük.
Bu halde yaza girerken, hatırlarsınız “Barajlardaki su oranı ne olacak gibisinden tartışmalar” başlamıştı. Tam 2014 mart yerel seçimi öncesine gelen bu dönemde, belediyelerin bu soruna yönelik bu güne kadar hiç bir şey yapmadıkları seçim propagandası malzemesi olmuştu. Bunun üzerine söyleyecek sözü olmayan ve de çoğu AKP’li olan belediyeler boyunlarını bükmüştü. “İnşallah yağmur yağar” şeklinde demeç verenleri olduğu gibi yağmur duasına çıkanları da olmuştu.
Evet, sonunda yağmurlar başladı ama dua edenlerin imanları çok güçlü olsa gerek ki yağmur bir türlü durmuyor. Üstelik promosyon olarak dolu ve hortum da beraberinde geldi.
Son bir haftada yaşanan aşırı yağışın bedeli Türkiye’ye ağır oldu. Sayısız trafik kazası, bunun sonucunda onlarca ölüm ve yaralanma. Su baskını sonucunda pek çok sağlık sorunu yaşayacağız. Her şeyden önce pek çok kentte olduğu gibi kanalizasyon ve yağmur sularının aynı yerde toplandığı yerleşim yerlerinde, ciddi bir kirlenme söz konusu. Sokaklardan yükselen kokudan da bunu anlamak mümkün. Bu, su şebekesinin de sel altında kaldığı, dolayısıyla şebekeden gelen suyun kirlendiği anlamına geliyor. Bunun sonucunda yaşanacak bulaşıcı hastalıkların boyutunu ise bilmek olası değil.
Herkesin bildiği gibi, bütün bu yaşananlar “küresel iklim değişikliği” denen bir sürecin sonucunda oluyor. Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi de diyebilirsiniz. Sonuç olarak dünyanın ısısı artıyor. İnsanoğlu, 4.5 milyar yıllık dünyayı son 200 yılda bu hale getirdi.
Küresel ısınmanın etkisiyle dünya üzerinde tropikal ve subtropikal alanlar arttı. Bu da bu bölgelere özgü bir takım hastalıkların artışına neden oluyor. Örneğin sıtma bunlardan biri. Sıtmanın vektörü olarak bilinen sivrisinek türünün ürediği alanların artışıyla hastalık yeniden önem kazandı.
Sanayi üretiminin bir sonucu olarak atmosfere verilen karbondioksit, şu anda yaşanan küresel ısınmanın yarısından sorumlu.
Küresel ısınmadan sorumlu karbondioksit dahil beş gazın salınımını azaltmak için hazırlanan Kyoto Protokolü de beraberinde pek çok tartışmaya yol açtı. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan protokol, sera etkisi yapan gazların salınımını azaltmak ya da bunu yapamıyorsa “Bu hakkı ticari olarak satın almayı” öngörüyor. Burada, cümlenin ikinci kısmı önemli çünkü şöyle bir manzara çıkıyor karşımıza. “A ülkesi” sanayi üretiminden dolayı çok fazla sera gazı üretiyor, ama Afrika’da açlık ve iç savaşlarla boğuşan “B ülkesi” limitin altında kalıyor, o zaman onun “dünyayı kirletme hakkı”nı satın alalım.
Böylece karbon borsaları kuruluyor. Kapitalizm kendi içinde çözümünü üretiyor.
Yakın zamanda açıklanan bir rapora göre, hiçbir ülke iklim değişikliğinin tehlikeli sonuçlarını etkileyecek düzeyde önlem almamış durumda. Özetle, atmosferi kirleten ülkelerin üretimi azaltmak şöyle dursun karbondioksit salınımı azaltacak etkili önlemler bile almadığı, onun yerine diğer ülkelerin kirletme hakkını satın aldığı görülüyor.
Türkiye’nin durumuna baktığımızda, salınım düzeyleri çok fazla olmasa da hızla artıyor. Güzel ülkemiz, 2013 yılında karbondioksit emisyonunu en fazla artıran ülke sıfatını taşıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, karbon borsası konusunda çalışmalar yürütüyor. Geçtiğimiz aylarda Bakanın söylediği bir söz bu konuda Türkiye’nin yaklaşımını özetliyor: “Çevre, Müslümanların özbeöz anasının ak sütü kadar helal, kendi mallarıdır. Kimse Müslümanlara, Türkiye’deki insanlara ne çevreciliği öğretmeye kalksın ne de çevrecilik edebiyatı yapsın”
Tekrar sel konusuna döndüğümüzde, iklim değişikliklerinin sonucunda artan seller adı konmamış bir sağlık sorunu.
Aslında en büyük sel, bütün her şeyi önüne katıp götüren, kontrolden çıkmış, vahşice akıp giden kapitalist sistem ve onun taşıyıcıları gibi görünüyor.
- On bin adım için birkaç adım gerekiyor 31 Ocak 2017 01:00
- Torunlar, yaşlılar, hastalar 24 Ocak 2017 00:09
- Türkiye usulü terör mücadelesi 10 Ocak 2017 01:00
- Yaz saatinin sürdürülmesine dair sorular 20 Aralık 2016 01:00
- Sağlık çalışanlarına şiddet 06 Aralık 2016 00:53
- İstismarı 'Ak'lamak 22 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları -2 15 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları! 08 Kasım 2016 01:00
- Savaşı konuşabilmek 11 Ekim 2016 00:54
- Kötülüğün sıradanlığı ve iyilik 04 Ekim 2016 00:44
- Cinler, iblisler ve zavallı bilim! 27 Eylül 2016 01:00
- Biz çoğaldık, ya siz? 13 Eylül 2016 00:13